Dedi! Sobeledim seni
Dedim; aklımda ve öyle bir aklımdaki beynimin duvarlarına kilit vurulmuş gibi kocaman dünyaya bir kandamlası olarak gelen ben ve kirine çamuruna pisliğine bulaşan yine ben… Ne büyük tezat değil mi? Sevmek yüreğimize asılmış yarım asırlık damgaysa neden becerilmez… Neden savaşlar kara ve ölüler beyaz neden? Neden? Neden?
Sabahlar vardı/solgun gül damlalarını büyük okyanuslara taşıyan gemiler vardı… Bir mahallenin sokak lambasına asılırdı göbek bağın ve kaderin karşı camın tül perdesinde ışıldardı gün mavisi örerdi kadınlar başucu yastıklarını…
Babalar kül tablasında sevgi kokardı gözlerini nisan yağmurlarında açan çocuklar vardı… Bahar muştuları gibi…
Yaralıysam ve yoldaysam; ömrümün bütün ayrıkları toplanır başıma ve didikler etlerimi adımlarım ölçülür ve zapta geçirilir…
Anlayışta durak yok sevmede sabır taşı öpen kuşlar çoktandır uğramıyor gönlümün iklimlerine/
Umut mu? Çok yabacı bir kelime bana son zamanlarda ben umutlarımı bağrı açık rüzgârlara verdim vurdumduymaz martılara yüreğimin ucundan geçti acılar ve bir şarapnel gibi… Kara zindan…
Şimdi başlasam şimdi!
Karanfili ezmeden/bir tas suyu eşik önüne koysam mesela susuz Turnalara, aç kedilere ciğer atsa sokak başındaki kasap belki vurdumduymazlığına bir ilk olur/
Yoldan çıkmasa insanlar;
Sokaklar
Adamlar
Kadınlar
Çocuklar…
Ve seanslar kalp damarına kurulsa yürek yangınına zaman çırasına…