Serkeşliğim! İnan sana karşı değil ele karşı değil ne yaşadıysam içimde sanki zindana gömdüm kalp odacıklarımı… Bu serin sulardan sıcak yaza çıkmak hayali gibi bir yanın buz keserken diğerinden çiçek açar bilindik rüzgârlara, çam kokuları valsı inan ki her mevsimdir bir banka oturursun genzinden geç giysilerine siner koku içine çeker ruhunu tütsülersin…
Bu; yaşamak denilen kavganın neresinde kaldı bakışların aymaz yalnızlıklar toplar kıra kesmiş saçlarının topuzunu eprimiş bir kumaşın neresinden dikilir umudun neresine gelir kol başları düğme delikleri sevecen bir kız çocuğu gibi ürpermiş korkmuş ve acı soluklarında büyümüş ellerin…
Bugün sırnaşık kedilerin balık bayramı aczi yete düşerken dilleri miyavlamayı unutmuş ve yemek savaşındalar martılarla, devir hep benim olsun devir hep ben bilirim… Gonca güller burada kuruduğundan beri kaçgöç geçti buralardan kaç acı kök saldı toprağa sevginin tohumları düşmeden kurudu yüreğimize…
Burası! Ağır gazel havası burası deli dana oynaşı ve yüzümüze vuran sığırcık telaşı hep özgürlüğün mavi kumaşından sarı dalından turuncu elmasından…
Dönerken; aşk kokusunu salar mı yeşil süzgün dallara inat yıllarına girişken bir çocuğun bakışında sözler daha dillenmeden daha çıkmadan ağızdan…
Şimdi; Gitmek zamanı nereye olacak sonu nereye varacak bilmiyorum sevmeyeni ben severim seveni de bağrıma basarım kızıl hüzün bağlarından aczi yete düşmüş gazelim sac altı ekmek kokularından/
Genzinize…/