Frank Blacha bu ismi kime sorsanız bilmez. Gençlik yıllarımda daha askere gitmemiştim. O yıl köyde ilk defa kendi isteğimle babamın tarlalarında çalışıyordum. Askarde bari bana faydası olur düşüncesiyle.

Akşam işten köye biraz erken geleyim dedim.Baktım harmanlıkta gençler top oynuyor. Yorgunluğum birden gitti. Traktörü çektim kenara. Hemen soyun gir dediler. Yedek krampon yoktu. Dayanamadım ayağımda çizmelerle bende başladım oynamaya.

Baktım yabancı biri var aramızda.Sinan arkadaşımın ismini iyi bellemiş olmalı ki durmadan "Sinan...Sinan" diye bağırıp duruyor. Sinan'ın yanına yaklaştım kim bu diye sordum. Bu bizim yeni transferimiz diye takıldı. Doğru söyle dalga geçme benimle deyince "Almanyalı Haşim abinin evlatlığı, izine gelirken Frank'ı da getirmiş" dedi.

Almanyalı Haşim yıllar önce rahmetli Hasbi ağabeyim ile birlikte yurt dışına çalışmak için giden köyümüzün insanlarından. Almanya'da dul bir kadınla evleniyor. Bu kadının oğlu. Babalığına çok israr etmiş.Babalığı da onu Türkiye'ye gezmeye getirmiş.

Karanlık kapatana kadar top oynadık. Benimle birlikte gelen arkadaşları köyün meydanına bıraktım. Frank'la tanıştık. Tam onlardan ayrılırken Sinan bana "Frank akşama ikimizi birlikte evlerine davet ediyor" dedi. Söz verdik.

Üstümü başımı değiştirdim. Karnımı doyurdum doğru kahve önüne. Baktım Sinan beni bekliyor. Birlikte Almanyalı Haşim abinin evine gittik.Haşim abi çok memnun kalmıştı. Biraz sohbet ettikten sonra müsaade istedik.Frank'la beraber köy meydanına kahvelerin önüne çıktık.

Yazın havalar iyi olduğundan genelde okul bahçesinde takılırdık.Frank devamlı bir şeyler öğrenmek için peşpeşe sorular soruyordu. Çat pat Türkçe öğrenmiş ancak anlamakta zorluk çekiyordum. Ama bizim Sinan nasıl yapıyorsa Frank'ın dediklerini anlıyor ve bana devamlı tercüme yapıyordu. Tarlada dometes suladığımı anlayınca tutturdu yarın bende geleceğim diye. Fazla ısrar edince Sinan'a hangi tarlada olduğumu tarif ettim.

Öğleye doğru Sinan ile Frank sulama yaptığım Susurluk çayı dibinde bulunan tarlaya geldiler. Nasıl sulama yaptığımı öğrenmek istiyordu. Elimde ki çapayı Frank'a verdim. Karıklarda ki sular karık başına varınca toprakla suyun önünü kesmesini tarif ettim. Adamın öyle hoşuna gidiyoru ki anlatamam.

Sinan'a seslendim "şunu al başımdan gidin dereye biraz yüzün, biraz sonra sofrayı hazırlayınca sizi çağırırım" dedim. Sinan Frank'a dereyi gösterince işi gücü unuttu kendini suya attı. Bir saate yakın yüzdüler. Sofra hazırdı seslendim. Ekmek, zeytin, peynir, karpuz o kadar. Nevaleyi fazla almıştım. Bizim Frank doymak bilmiyor. Arada sırada Sinan şakayla karışık "Ulen bu gavur bizi aç bırakacak" deyince bende ister istemez gülüyordum. Frank'ta niye gülüğümü Sinan'a soruyor. Sinan da hem el işareti ile hem konuşarak "Senin ekmek yemene gülüyor" diye cevap veriyor. "Çok güzel...çok güzel" diye Frank'ta başlıyor gülmeye. Akşamı ettik.

Kahve önüne çıktım.Sinan beni buldu. "Yahu Haşim abi şimdi söyledi Frank evde yüz üstü yatıyormuş" deyince bende "Hadi gidip bakalım" dedim. Adamın sırtı güneşten yanmış, yanık yerlere annesi yoğurt dökmüş. Sinan bana baktı ben Sinan'a bir şey anlamadık. Ama bizim Frank yüzüstü yattığı yerden hem bizimle konuşmak istiyor hem de devamlı şekilde sızlanıyor. Sinan yine duramadı "Yahu adamı geberteceğiz haberimiz olmayacak"

Bizim Frank bir kaç gün böyle yattı. Akşam üzeri okul bahçesinde voleybol oynuyorduk. Frank iyileşmiş geldi. Köyün kulübünü de maça davet etmişler. Karacabey'in Sultaniye köyü ilk defa amatör kümede mücadele edecekmiş. Açılış programı düzenlemişler.
Kaptan İbrahim abiye "Takıma Frank'ı da alalım" diye takıldım. Sinan hemen atıldı "İbrahim abi vallahi çok iyi olur toplara gavur gibi vuruyor, zaten Bayern Münih'in alt yapısında oynuyormuş" deyince oluru aldık.

Pazar günü Sultaniye köyüne gittik.Sultaniye köyü ile aramız iyi idi. Bu yüzden açılış maçını bizlen oynamak istemişlerdi. Ben o maçta oynamadım. Saha kenarından seyrediyorduk. İlk devre yine bizim kaleci Mehmet'in hatasından 1-0 mağlup kapatmıştık. İkinci devrede Frank'ı oyuna soktular.Maçın artık son yarım saati ceza sahası dışından en az 35 metre var. Bizim Frank Bazuka gibi bir şut top ağlarda. Aradan on dakika geçti yine aynı şekilde bir şut daha durum oldu 2-1. Neyse maçın sonucu 4-1 galip gelmiştik.

Daha önceden iyi tanıştığımız Sultaniyeli arkadaşlar "Yahu bu adamı nerden buldunuz böyle" deyince ben de Sinan gibi hemen cevap verdim. "Bayern Münih'ten yeni tranfer ettik"

Bu hikayeyi niye anlattım. Yabancı bir insan geliyor. Bizleri öğrenmek istiyor. Bizim yaşantımız adamın öyle hoşuna gidiyor ki. Her defasında bizlerin, köyün çok iyi olduğunu, çok zengin olduğumuzu söylüyor. O zamanlar ne demek istediğini anlayamıyorduk.

Tam tamına 29 yıl sonra geçenlerde Sinan arkadaşım telefonla beni aradı. Frank gelmiş Türkiye'ye yerleşmiş. Karacabey Yeniköyden bir yazlık almış. Bana çok selamı varmış. Türkçe'yi de çok iyi öğrenmiş. Sinan arkadaşım bir de ne söylesin biliyormusunuz "Ulen elin gavuru ne dedi biliyormusun, memleketinizin, kendinizin kıymetini bilmiyorsunuz" demez mi. Bir de adam bizi unutmamış selam gönderiyor.

Bu söz üzerine bayağı düşündüm. Gerçekten Frank'ı transfer etmişiz. Artık bana da abes gelmeye başladı. Bizim Frank gavur olamaz. Bizim anlaşılamayan gerçeğimizi görmüş ve bu sözleri söylüyorsa bana da son söz olarak "Yuh olsun bize" derim.

01.02.2010
( 85- Yeni Transfer Frank Blacha başlıklı yazı Necmi Yaprak tarafından 1.02.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu