Eve kendimi zor attım, esnemekten çenem ağrıyordu. Hemen yattım. Uyumuşum. Aylardır hasret kaldığım uyku işte beni kucaklamıştı. Rüya da gördüm. Aslında gördüğüm kırk-elli sene önce yaşadığım bir olaydı. Unutulmuş, gitmiş; beynimin bir köşesine saklanıp kalmış bir olay: Genç bir delikanlıyım. Çok güzel bir kızla arkadaşız. Arkadaşız diyorum da, aslında ben daha ilerisini istiyorum. Sevgili olmanın hayali içindeyim. O, duygularımı anlasa da fark etmemiş gibi davranıyor. Her konuda konuşuyoruz, fırsat buldukça birlikte sinemaya gidiyoruz, kırlarda dolaşıyoruz. Kızın sesi çok güzel; bana şarkılar söylüyor, başkaları onun sesini duyduğunda dikkat kesilip dinliyor. Yabancıların onu dinlemesini kıskanıyorum, hemen yüzümü asıyorum. Bozulduğumu anlayınca susuyor.
Bir gün, gene kırlarda dolaşıyoruz. Biraz yüksekçe bir yerden ben önde o arkada iniyoruz. Ben düzlüğe çıkınca arkama dönüp baktım, o daha tümseğin yarısındaydı ve adeta çakılı kalmış gibi duruyordu. Anlaşılan inmekte zorlanıyordu. Beklemesini, yanına gelip inmesine yardım edeceğimi söyledim. Kabul etmedi, iki-üç adım attı ve tökezledi. Kollarımı açıp onu tutmak istedim, ikimiz birden yere yuvarlandık. O üstte ben altta. Yumuşacık bir bedeni olduğunu hissetim, saçlarının birazı ağzıma girdi, nefesi çok hoş kokuyordu. Yattığımız yerde öylece durduk bir müddet; sonra o altta ben üstte dakikalarca yattık. Bedeniminde adeta bir elektrik akımı dolaşıyor, damarlarımdaki kan son hızla her tarafımı dolaşıyordu.
Ayağa kalktığımızda ikimiz de mahcubiyetten birbirimizin yüzüne bakamıyorduk. Kötü bir şey yapmamıştık, ama haz duymayı suç olarak kabul ediyorduk. Hiç konuşmadan yola çıktık, evlerinin sokağına gelince bakışarak vedalaştık.
Sonraki günlerde de düştüğümüz o yere defalarca gittik, bedenlerimiz yapışık saatlerce bekledik ve bir gün güdülerimize teslim olup cinsel birliktelik yaşadık. Ama bu cinsel birlikteliğimiz ilk ve son oldu.
Onu aylarca, hatta yıllarca aradım, bulamadım. Ne olmuştu ona, nereye gitmişti, neden bana haber vermemişti? Bir gün, evlerinin boşaldığını, camına “kiralık” yazısı asıldığını gördüm. Buna rağmen ben sık sık oraya gittim. Onun kayboluşundan bir yıl kadar sonra ruhsal dengem bozuldu; hastane ve doktor kapılarını aşındırmaya başladım. Belki de manyaklığımı başlatan üzerime düşen yıldırım değil de bu olaydı!
Uyandığımda onun o güzel yüzü gözlerimin önündeydi. Onunla yaşadığımız o hatıralar hayatta en çok mutlu olduğum anlardı. Keşke uyanmasaydım, hep onun olduğu rüyayı görerek sonsuzluğa kadar uyusaydım!
Dışarı çıktım. Evin bazı ihtiyaçlarını alacaktım. Büyük bir marketin reyonlarına bakınıyorum. Bir el omzuma dokundu, arkama döndüm baktım: Yaşlı bir kadın, yüzü kırışık, saçları bembeyaz, etek ceket giymiş. Kibar bir hanımefendiye benziyor.
-Affedersiniz, rahatsız ettim, dedi. Cevap verdim:
-Rica ederim. Buyrun!
-Beni tanımadınız mı? Oysa ben sizi boğazınızın sol tarafındaki ameliyat izinden tanıdım.
-Kusura bakmayın ama kim olduğunuzu çıkaramadım, desem de nefesinin kokusundan O olduğunu anlamıştım. Yıllar sonra, işte karşımdaydı; ama ben bugünkü yaşlı kadını değil, o güzel kızı zihnimde canlandırmıştım ve O'nu yaşatacaktım.
Kadının yanından ayrıldım, hiç bir şey almadan marketi terk ettim. İşte, o lanet büyücü kadının dedikleri doğru çıkmıştı. Çünkü “Rüyada gördüklerinin çoğu gerçekleşecek” demişti. Gidip onu tekrar görmeli miyim? Karar veremedim.
(Devam edecek...)
(
Çapulcu Manyak-24 başlıklı yazı
Ömer Faruk tarafından
13.08.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.