Sizin bilmediğiniz coğrafyalarda
Bir köşede sadece hasıraltı edildik
Anlamsız gülüşlerimizi
Soğuk kurşunlarla vurdular.
Ne üşüdük
Ne yandık
Sadece dağladık
Yüreklerimizin ayak seslerini…
Gök kubbeli teraslarınızda sağırken
duygularınız
Ayın suretinden dağılacaktık
Umudun sözlerinizde bitişine.
Viran sofraları kurulmuş
Harabe şehirlerin
Yağmurun dokunuşu
Gözleri olacaktı
Özgürlüğün mavi atmosferinin…
Ve bir huşu sararken kelimeleri
İsyan etmeyen bedenlerimizden
Tevekkülün şahdamarlarına
Zikir dolardı kalbimizin aynaları.
Yitirilmiş sevgi naralarında
Kirlenen sokaklara
Patlayan bombalara inat…
Temaşa etme beni
Duvarları yıkımlar yaşamış şehirlerin
nöbetindeyim.
Parmaklarım tetikte
Elbisem terli
Ayaklarım çamurlu potinlerde
eskimekte
Saçlarım çiğnenirken demirden bir
miğferde
Mülteci bir çocuk ağlar
Uykusuz gözlerimin içinde…
Kendimizden kaçıyoruz
Şehadetin gölgesine sığınmış
bedenlerimizle
Her türlü badireyi karşımıza alıp
Bir zeytin dalı uzatıyoruz âleme
Yıkılan hayalleri
Yeniden yeşertelim diye…
Âdem Efiloğlu