Bir aktarın ilk çocuğu olan Claude - Oscar Monet
14 Kasım 1840′da Paris’te dünyaya geldi.
Küçük Monet, henüz beş yaşında iken ailesi ile birlikte Le Havre’a göçtü.
Çocukluk yıllarını La Havre’da kumsal ve deniz resimleri yaparak ün kazanmış
olan Jean Boudin’in etkisi altında geçirdi.
Son yıllarda gözleri bozulan ressam, yılmadan
çalışmasına devam etti. Onun bu sanat aşkına gözlerinin hastalığı bile engel
olamadı. Giverny’deki bahçesinin beyaz nilüferleri karşısında deneylerini en
ileri noktaya götüren çalışmalar yaptı. Bu çalışmalar onun, bazı soyut
ressamlarca, öncü sayılmasına yol açtı.
Claude Monet’ in ünlü “Saman Balyaları” adlı resmi üzerine birçok yazı yazılmıştır. Soyut resmin ilk
örneklerinden olması, özellikle Vasily Kandinsky’nin bu resim üzerine
hayranlığını dile getirmesi dikkat çekicidir
Basit, yalın, nesnel gerçekliğin dışında bir soyutlama ile yapılan
bu resim, V. Kandinsky’nin soyut resim üzerine düşünmesine neden olmuştur. V.
Kandinsky bu resimle ilgili şunları söyler:
Aynı zamanda, şaşırarak ve kafam karışarak, resmin beni sarmakla
kalmayıp silinmez bir biçimde belleğime kazındığını ve sürekli olarak, ister
istemez, en son ayrıntısına kadar gözlerimin önünde canlandığını fark ettim.
Claude Monet’in 1891’de yaptığı bu resim, sanat
tarihinde yerini almıştır. Resmin teknik özelliği kadar, saman yığınlarının
görüntüsü de tartışılmıştır. Nesnesiz bir görüntü içinde, renklerin ve
soyutluğun bütünleştiği, izleyene göz albenisi yerine, zihinsel algılama ile
bir tür sorgulama yarattığı söyleyebiliriz.
Soyutluğun
renklerin üzerinden tinsel bir açımlama yaratması, var oluş ile yok oluş
arasındaki o incecik çizgiyi, içsel bir tanımlamaya dönüştürmesi önemlidir. V.
Kandinsky’nin söylediği gibi, “Resim masalsı bir güç ve görkem kazanıyordu”.
Burada yalın, saf,
dingin bir uzam görmekteyiz. Saman yığınları nesnesiz bir gerçekliğin, bilinen
tüm tanımların dışındadır. Zihinsel algılama ile imgesel bir yaratım sayesinde
oluşan, gerçeküstü bir atmosferin konumu kadar, resimdeki var oluş ile yok oluş
zıtlığı/bütünselliği kendini göstermektedir.
Bir kişinin resmin başında durduğunu düşünelim. Hiç
kuşkusuz gözlerini öncelikle saman balyalarına, ardından ağaçlara ve dağlara
yöneltecektir. Renklerin birbirleriyle, saman balyaları ile ışık ve gölgenin
temasını anlamaya çalışacaktır.
İzleyen bu bakış açısıyla, resmi teknik olarak
incelemeye çalışmaktadır. Peki, sadece böyle mi yapmalıdır? Görsel metin ile
yazınsal metin arasında bir ilişki kurulamaz mı? Söz konusu resme bakarken,
yaptığınız tüm yorumlar, zihninizde algıladığınız imgeler ile birleşerek sanal
bir metne dönüşür.
Resmin soyut görüntüsü, bir yerden
sonra, izleyenin imgelemi ile daha farklı bir soyut tasarıma dönüşmektedir.
Zihinsel algılamanın yarattığı soyutlama ile renkler, çizgiler, resmin
bütünselliği tamamen ayrışım göstermektedir.
Renklerin tonlamalarında, incelik
kalınlık gibi boyutlarında, bir de ışık ve gölge oyunlarında estetik bir
belirleme vardır. Sanatçı, bu renkleri kullanırken, onları
birbirleriyle karıştırmış, yaklaştırmış, bazılarını da uzaklaştırmıştır. Her
renk hem kendi tonlarında hem de yanındakiyle olan birleşmesinden doğan
tonlamasında, so yutun gizemi üzerine kurgulanmıştır.
Bireyin resmi tanımlarken, ifade Yığılmış
saman balyaları, çevredeki ışık ve renk oyunları, gölgeler… Bunların hepsi
somut gerçekliğin, tıpkı atomun parçalanışı gibi kendi içlerinde ayrıştığını,
giderek inceldiğini, kütlenin göreceli bir tanımlamayla enerjiye dönüştüğünü
(A. Einstein’in kuramı), var oluş ile yok oluş arasındaki sonsuz boyuta
geçtiğini söyleyebiliriz. Her şey kendi boyutundan başka bir boyuta geçer,
biçim ve içerik değiştirir ve sonrasında yeniden farklı bir dönemde yaşama
başlar.
ÇİZİM
TARZININ DIŞA VURUMU
Doğa tutkunu Monet, ışığın değişimiyle aynı resmin
bir daha yapılamayacağını söylüyor. Saman balyalarını yüzlerce kez çiziyor,
böylece Monet zamanı resmeden ilk ressam oluyor. Monet’in resimlerinde ne ufuk çizgisi
var, ne de zemin. Sadece konusuna odaklanan resimler. Figürlerin azını gösteren
ama kompozisyonu alabildiğine soyutlayarak daha çok rengi ve ışığı öne
çıkarıyor.
Ünlü ressam son döneminde hem eşinin hem de en
dostlarının ölümüne tanık oldu. Hem bu kayıpların büyüklüğü, hem katarak ve ksntopsi
hastalığının ilerlemesi, hem de Picasso gibi yenilikçi ressamların gelmesiyle
son yıllarını biraz daha kıyıda, köşede geçiren Monet’nin resminde bu dönemde
koyu renkler hakim oluyor.
Tuvalinde çoğu zaman çok koyu bordolar, yeşiller,
sarılar ve kahverengiler var. Bu karanlık döneminde bile büyük usta bahçesinden
ve resimlerinden hiç vazgeçmiyor, kendine ait bir doğa kurma tutkusunu realize
etmeye devam ediyor.
Tablolarına anlamı, renkleri ve zamanı aktarıyor.
Monet resim sanatında yarattığı
yapıtlar kadar hayalindeki bahçeyi düzenleyerek de bir başyapıt çıkarıyor
ortaya. Önce ortamı yaratıp sonra yarattığını resim ediyor.
Monet’in ruh durumunun ışığa göre değiştiği
de söylentiler arasında… Öğle ışığını
parlak bulan ressam sabah ya da öğlenden sonra çalışmayı tercih etmiş. Akşam
saatlerindeki renklerin yumuşaklığı tuvallerinde tatlı bir renk cümbüşü yaratıyor Monet soğuk
renklerle çalışsa da izlenimcilerin canlı kompozisyonları ile sanata neşe
getirdiğini söyleyebiliriz.
Işık ve havanın büyüsü,
suretlere düşen gölgeler, ışık oyunları... Nilüferler suda, su ışıkta,
ışık renklerde... Monet'nin gözlerinde azaldıkça ışık, tualinde kızaran renkler
ve günün her bir saatinde sudaki yapraklarla buluşan gölgeler...
Resim
sanatında Rönesans ve Barok etkisinin azalıp çizgisellik ve duygusallıktan
ayrılanların temelini ışık ve renge dayandırdıkları izlenimcilik, 1874'te
açılan ilk sergi sonrasında "Bu insanların, yolda buldukları taşları
elmas sanarak toplayan tımarhane delilerinden pek bir farkı yok." denerek
küçümsenmişti.
Bundan en çok etkilenen
şüphesiz tüm resimleri reddedilen Claude Oscar Monet oldu. İnsanları ve
figürleri yok sayarcasına sadece ışık ve oyunlarına renk veren ‘Küstah ressam'
Gün Doğumu adlı eseri ile akıma isim babası olmuştu. Ancak La Havre'den
yaptığı manzara resmi de ışık oyunlarına dayalı tüm diğer tabloları da yok
sayılmıştı. Fransa'da bir anlamda inzivaya çekilen Monet'nin renkleri o
kadar karanlık ve kasvetli olur ki bu durum karısı Camille hayatını kaybedene
kadar sürer.