YARATICILIK
Bir yaratıyı güzel veya bayağı bulmamızın nedeni nedir? Nasıl olur da bazı sesler sıralanıp müzik şeklini alınca dinleyenin ruhunu okşarken, başka sesler sadece gürültüdür? Sanatsal yaratıcılığın kökeni nedir? Ve neden sanata değer veririz? Bizde sanattır işte bu dediğimiz duygu neden hep uyanmaz?
Şüphesiz bu sorulara verilecek tek bir
yanıt yoktur. Sosyolojik, antropolojik, evrimsel ve psikoanalitik bakış açıları
kendi yanıtlarını vermeye çalışmıştır. Ama yanıtın bir boyutu da sinirbilim ve
nöropsikiyatriden gelecektir.
Sanatsal ve yaratıcı eylem diğer tüm insan
etkinlikleri gibi beynin bir ürünüdür. Son yıllarda sinirbilimlerdeki kimi
gelişmeler sanatsal ve yaratıcı eylemin nöronal temellerini ortaya koyabilme
umudumuzu arttırmıştır.
Yaratıcılığın tanımı çok kolay değildir ve
birçok yazar tarafından farklı şekillerde tanımlanmıştır. Yaratıcılığın bir
tanımı karşımıza çıkan sorunlara, var olan bilgimizden de yararlanarak, yeni
çözümler bulma kapasitemizdir.Yaratıcılık kalıplar dışında düşünme yeteneğinin
gelişmiş halidir aslında .
Yaratıcılık bilgi ve hayal gücünün birlikte kullanımını gerektirir. Yaratıcılığın yüksek zekayla belli bir ilişkisi varsa da, üstün zeka yaratıcılığı garanti etmez. IQ skoru 120'nin üzerine çıkınca, nasıl ölçülürse ölçülsün, zekayla yaratıcılığın bir ilişkisinin kalmadığı iddia edilmiştir (MacKirınon 1962).
Yaratıcılığın yoğun çalışmanın mı, yoksa anlık
bir esintinin mi sonucu olduğu hep tartışılmıştır. Ludwig'e göre yaratıcı eylem
birkaç evreden oluşur. İlk evrede kişi görünürde çözümsüz bir problem üzerinde
bilinçli ama başarısız bir şekilde kafa yorar. Daha sonraki kuluçka döneminde
dikkatini bilinç düzeyinde başka konulara kaydırırken bilinçdışında yeni
fikirler filizlenir. Genellikle kişiler rahat ve dinlendirici bir ortamdayken ani bir "eureka"
yaşantısıyla çözümün ışığını görür.
Ama bu ışık çözümün kendisi değildir, daha
sonra kişinin bu fikri geliştirmesi bilimsel, estetik ve toplumsal ölçütlere
göre sınaması gerekir (Ludwig 1989). Çalışmalar yaratıcılıkta disiplinli
çabanın anlık ilhamdan çok daha önemli olduğunu göstermiştir.
Psikoanalitik görüş yaratıcılıkta ilham
olgusuna daha çok değer vermiştir. Kris'in adlandırdığı şekliyle "ego
hizmetinde gerileme" kavramı sıklıkla dillendirilmiştir. Bu görüş yaratıcı
kişilerle, ruhsal bozuklukları olan kişiler arasında bilinçdışı yaşantıların
rolü yönünden bağ kurarak, tartışmalı bir şekilde toplumda zaten var olan
yaratıcılık/delilik mitini beslemiştir (Colp 1980).
Yaratıcı eylem, sanatçılar, düşünce
adamları, bazı toplum önderleri ve bilim adamları arasında sık görülür. Ama
sanatsal yaratıcılık söz konusu olunca işin içine estetik kavramı girer. İnsan
türünün tüm evrimi boyunca yeni sorunlara zaman zaman yaratıcı çözümler bulan
bireyler olmuştur ve insanın yaratıcı kapasitesi beyin evrimindeki gelişmeye
paralellik göstermiştir. Sanatsal yaratıcılık ancak yaklaşık 30.000 yıl önce
beyin yapısında gelişmelerden bağımsız olarak kültürel patlamayla kendini
göstermeye başlamıştır.
Yaratıcılığı ölçmek oldukça güç ve
tartışmalıdır. Yaratıcı, divergent (çeşitli, çoklu, farklı) düşünme testleri ve
bazı sözel çağrışım testleriyle nesnel olarak ölçülmeye çalışılır. Yaratıcı
düşüncenin bir soruna yönelik farklı bakış açıları ve ayrıksı düşünceleri
ortaya koyabilme, esneklik, toplumsal baskılardan etkilenmeme, yaşantılara
açıklık gibi yönleri vardır.
Yaratıcılık testlerinde yüksek başarının
frontal lob aktivasyonuyla ilgili olduğuna (Carlsson 2000), yaratıcı bireylerin
farklı EEG profilleri olduğuna dair az sayıda çalışma varsa da (Razumnikova
2004, Molle 1999), tüm bu çalışmalar metodoloji olarak zayıftır ve gruplar
arasındaki farklar aslında zeka ve bilişsel işlevleri yansıtıyor olabilir. Yaratıcılık
sadece bilişsel işlevlerle ilgili değildir ve mizaç, duygudurum gibi etkenlerden
de etkilenir.