Bundan seneler önceydi. Ben de belki
yirmi yirmi beş yaş daha gençtim, o da ilkokula giden bir bebelikti... Belliydi
ailesinin durumu, fakirdiler, sıkıntı çekiyorlardı... Nasıl sıkıntı çekmesinler
ki el de yok avuçta yok, çocuklar küçük, baba hasta... Zırt pırt gelip giderdi
Ali benim dükkanıma... Her geldiğinde de 25 kuruşu kapardı... Bazen iki ile
çarpıp öyle verirdim 25 kuruşu, o zaman aklı tavana vururdu. Doğru bakkala
çikolata almaya koşardı...
Kızardı bana çevremdekiler, bu çocuğa her gün para verme, yarın bir gün
büyüyünce senden haraç almaya gelir, der, benim moralimi bozmaya
çalışırlardı... Bense Ali'den hiç umudumu kesmezdim. Ne olurdu ki hem benim ona
verdiğim yirmi beş kuruş ya da elli kuruş, o tarihte devede kulak bir para
miktarı...
Dört kardeştiler. Şimdilerde hepsi büyüdü, çoluk çocuğa karıştılar. Evlenip
barklandılar. Kimisi başka başka şehirlere gitti çalışmaya, ekmek parası
kazanmaya...
Nereden bulmuşsa bulmuş benim telefonumu Ali... Geçenlerde zırrr bir telefon.
Açtım Ali ''Abi ben Ali hani seneler önce senin iş yerinin olduğu mahallede
arka sokaklardan birinde otururduk hatırladın mı?'' Önce şaşırdım! ''Hatırlamaz
mıyım Ali'cik hatırlamaz mıyım?'' ne var ne yok, hoş beş faslından sonra. İyi
olduğunu, askerliği bitirip hemen evlendiğini, Mersin taraflarında bir yerde de
çalıştığını söyledi... Sevindim tabi ki...
Buraya kadar her şey normal, normal olmaya... Daha sonrasında da whatsaptan bir
fotoğraf gönderdi bana ... Karşısında bir çocuk ve çocuğa kağıt beş lira
uzatırken çekilmiş bir fotoğraf... Altına da yazmış. ''O çocuğunda ne tesadüf
ki senin adınla adı aynı Abi ben de ona her gün olmasa bile elimde avucumda
olduğu zaman beş lira sıkıştırıyorum.''