Düşmüşüm yoluna uzak yaylaların
Koyu bir duman, yaklaşan akşam saatinde
Sağ yanım kara ağu, sol yanım aşk yangını
Unutamadığım eski bir türkü dilimde
"Allı turnam bizim ele varırsan
Şeker söyle, kaymak söyle, bal söyle..."
Çıkmışım yücesine dağların
Üzeri sanki pamuk tarlası
Aşağıda kalmış bulutların
Sanki en sütliman deniz görünümü
En güzel manzarası tüm çağların...
Varmışım toprağın içindeki killi çamura
Araba yaptığım günlerin sevinci geldi aklıma
Uçtum kanatları mavide kartallar gibi
Dost bir çobanının kavalından çıktı yanık sesler
Hiç görmediğim insanlar tıkladı gönül kapılarımı
Şiirli türkülü düetlerle başladı geceler
Yüzümüz ay ışığı
Avuçlarımıza yıldızlar indi sonsuzluktan
Yüreğin bakışlarında doğdu yeni sevdalar
Gözlerimize yenilen mat bir karanlıktı...
Görmüşüm bütün mikroplardan arınmış yayla sabahını,
Kıvırcık ve lahana yapraklarında
Sanki inci taneleri gibi parlıyor su damlacıkları.
Şimdi çok uzaklarda sahte aşkların demir attığı limanlar
Gündüzlerinden umut aradığım
Kiralık odalarında kaldığım
O batık şehri terk etmenin bahtiyarlığındayım.
Uçsuz bucaksız gibi düzlü, yokuşlu çayırlar
Kuzuların anasına kavuşması nasıl bir şey, bilirim
Yaşam hakkı alınmış kuzu eti yemem ben
Değirmenin suyunu kesemem ben..
Sürmüşüm tarlayı, ekinimi ekmişim
Yeşil' in en koyu yerindeyim Karadeniz'in
Soğanla kavurmuşum acı mantarını
Buna rağmen anlatamadığım sırlarım vardır
Yüze vurmadığım hadiseler, daha neler neler
Varsınlar aklını yitirmiş deli desinler
Umurumda mı şekilleri, şemalleri
Ben ulu sevdaların yolcusu
Önüm ışık,yolum açık, inanç zırhlıyım ben
Ben gerçeğin sözcüsü
Hakkın hakikatiyim ben...
Esat KURT- 11.12.2018- Giresun