Sabah saat 5
civarı bir anda uykumdan uyandım. Nedenini tam olarak zihnimde
bütünleştiremesem de yoğun bir ter içerisinde uyanmıştım. Nedeni bilinmez nefes
nefeseydim. Sanki rüyamda çok büyük bir günah işlemiştim. Terin İzmir’in sıcak
ve bunaltıcı havasından olduğunu istemeden düşünüp zihnimde onayladığımda
tekrar kafamı yastığa koydum.
Uyuyamıyordum.
Çok garipti. Sanki bir şey, şeyi bile betimleyebileceğim bir güç benim ve en
önemlisi duygularımın uyumasına izin vermiyordu. Kafamı yastığa koydum tekrar,
tekrar ve tekrar...
Bir sağa bir
sola...
Kendi
eksenimde birkaç tur attıktan sonra yavaştan kapım aralandı. Hayır, merak
etmeyin sizi gerecek bir yazı yazmaya çalışmıyorum. İçeri giren annemdi. Bana
duvara ayağımın çarptığını daha dikkatli olmam gerektiğini söyledi. Tabi bu
kibarlıkta olduğunu söyleyemeyeceğim. Daha çok küçük erkek kardeşimin
uyanmasında duyduğu korkuydu. Bilirsiniz ağlarlar ve uyanırlarsa bir süre
uyumazlar. Tabi annemin bu söyledikleri bir kulağımdan girip ötekinden
çıkıverdi. Bunun nedeni ergen triplerim değildi. Nedeni ayağımda kızarıklık
oluştuğu halde benim en küçük bir acı veya duyguya girmememdi veya
giremememdi...
Yatağımdan
kalkmaya karar verdim. Benim için zordu oysaki. Hele okul günleri. Sizi hiçbir
güç dışarı çıkaramaz. Bir tanesi hariç. Gözlerinizi beş dakikalık kapamaya
adarsınız. Sonra biri gelip –okul servisiniz varsa- servisinin gelmesine yedi
dakika derler. Bir de öyle özellikleri vardır. Asla beşin katsayısı olmaz
söyledikleri zaman. Evet, onlar anneler...
Bu kadar
derine inmeyecektim oysaki. “Neden silmiyorsun da bizi okutuyorsun o zaman ?”
ve “ Ağlayacaksan neden uzatıyorsun ?” diye kendi kendine soru sorup bana
sinirlenecek arkadaşlarım. Haklısınız. Ama bizim için en değerli varlıklardan
biri hatta en değerlilerine-Ne kadar kalplerini farklı durumlardan kırsakta-
bir yer vermek istedim.
devamını beğenileriniz belirleyecektir...
Yazarın
Sonraki Yazısı