Belgeselleri siz de sever misiniz? Yerli televizyonlarda saçma sapan diziler alıp başını gittiğinden beri ben de belgesel merakı yer etti... Her türlü belgeseli seyreder oldum. Ayırım gözetmiyorum ama, hayvanlar ile ilgili olanlar ne yalan söyleyeyim daha çok hoşuma gidiyor...
Kimi zaman sürü halinde filler resmi geçit yapıyor. Kimi zaman kartallar tavşanlara ya da ufacık canlılara havadan bir süzülüp kapıyorlar. Devasa balinalar fok balıklarını parçalıyor... Tabiatta herkes birbirine rızk kapısı oluyor velhasılı, durumun özeti kısaca bu...
Bir de o güzelim ceylanlar yok mu ceylanlar. Onların güzelliklerini ve çayırlarda sekişlerini görünce heyecanlanıyorum, bir ikisini yakalasam da okşasam diye de geçiriyorum yüreğimden... Hele de o çitalar, o jaguar denen etçil hayvanlar ceylanlardan birini kovalamaya başladı mı ben de içimden dua etmeye başlıyorum ceylana... ''İnşallah yakalayamaz.'' diye de içimden geçiriyorum. Tabi ki etçil hayvan çoğu zaman yakalıyor ve ben de hüsrana uğruyorum. Kimi zaman yakalayamadığı da olunca, bir seviniyorum havalara uçuyorum...
O güzelim ceylan yavruları, daha iki üç aylık zibidiler. En çok da onlara üzülüyorum yakalandıkları zaman. Üç aylık bir ömür, hızlı bir jaguarın dişleri arasında son buluyor. En azından çakallar gibi canlı canlı yemiyorlar, boğup, öldürüp, sonra yiyorlar. Çakalların ki çok acı görmüşsünüzdür...
Biz de böyle boş şeyler üzerine sohbet açıldı mı ''Geyik muhabbeti ceylan muhabbeti.'' derler çoğu zaman gençler arasında... Oysa o muhabbet havadan sudan, saçma sapan şeyler üzerinedir. Ne ceylanların ne de geyiklerin bundan haberi olmuş bundan sonrada olacaktır...
Ah güzelim ceylanlar ah! Bir çita ya da bir kaplan veya bir jaguar sizi yakaladı mı, ne kadar hüzün doluyor içime biliyor musunuz? Hayatta da diliyorum ki güçlüler güçsüzleri ezmesin parçalamasın. Hayvanlar doğasının gereğini yapıyor belki ama bizi hayvandan ayıran en önemli duygu merhamet, sevgi, Allah sevgisi, Allah korkusu, yeter ki o merhamet duygusunu, Allah korkusunu, iyiden iyiye yitirmeyelim...