Ne de içime işlemişti, yüreğimin orta yerine oturmuştu
bu cümle. ''Çocuklar Babaları Ölünce Büyür.'' Öyle ya, kırk yaşına kadar babamın
oğluydum, kıyamete kadar ve daha sonrasında da babamdı... Cennette buluşur muyduk
buluşamaz mıydık orası muamma...
Sanki bir anda mı gelmiştik kırk yaşına? Geride kalan
otuz dokuz sene acısı tatlısıyla geçip gitmişti işte... Neler kazanmış, neler
kaybetmiştik... Babasız geçen on sekiz sene... Dile kolay... Amma illaki
olacaktı. Biz de zamanı gelince, emrihak vaki olunca çocuklarımızı babasız
bırakacağız... Onlar bizi yeter ki evlatsız bırakmasınlar... Sıralı olsun
ahirete intikalimiz...
Akıllı adamdı gerçekten babam. Belki de bize öyle
geliyordu onu çok sevdiğimizden. Belli etmese de o da bizi çok severdi, eminim
ki... Azarını işittik mi, hem de çok işittik de yine de gönül koymadık,
yüksünmedik desek yeridir...
Sana üç torun verdik kardeşim ve ben. Bak şimdi ben de
dede adayı oldum. Allah nasip ederse çocuklarımın mürüvvetlerini görmeyi, dede
diyecek birileri olacak bana da... O ufacık güzellikler evlerin içinde cirit
atacaklar zamanı gelince... Her geçen gün bizi ahirete bir adım daha
yaklaştırırken, biz de büyüyoruz baba, biz de büyüyoruz çocuklarımız ile
beraber...
Ben büyüdüm baba, sen bu dünyadan göçtüğün gün, ben
büyüdüm, ama keşke büyümeseydim de sen de bu kadar erken gitmeseydin...
Özletmeseydin kendini bu kadar... İyi ki hayatımızda sen vardın, iyi ki
babamızdın...