Hasan Ağabey bizim mahalleye yeni taşındı sayılır... İyi de bir ağabeyimiz, sizden iyi olmasın. Olsun olsun mu diyorsunuz benden de, bizden de iyi, öyle ya niye olmasın ki bin türlü kötülüğün olduğu şu dünyada bir iki kişide ya bizim gibi ya da bizden daha iyi olsun, haklısınız... Hay ağzınız bal yesin...
Zaman zaman mahalle kahvesine de gelir, bizim ile oturur konuşur, sohbet eder. Hasan Ağabeyin bilekleri bir kuvvetli bir kuvvetli... Biz de içimizden dedik ''Bu adam herhalde gençliğinde ya güreş, boks gibi bir spor yapmış ya da vücut geliştirme filan epey uğraşmış.''
Zaman ilerledikçe Hasan Abi'de değişik huylar baş gösterdi... Nerede iki tane tokalaşan adam görse, hemen gidiyor, ikisininde elinden tutuyor, onlar tokalaşırken, bu da ellerini sıkıca sallıyor... Allah Allah dedik kendi kendimize, ne iş, niye böyle yapıyor anlayamadık...
Kimisi diyor Hasan Ağabeyin psikolojik sorunları var. Kimisi diyor tik olmuş bunda herhalde bazı hareketlerden vazgeçemiyor. Ne yapsak ne etsek de öğrensek böyle milletin, tokalaşanın eline neden yapıştığını... Hayır o bir şey değil, bazı zaman bir erkek ile tanış bir kadın da tokalaşsa, denk geldi mi gidiyor onlarında ellerine yapışıyor salıyor da sallıyor... Haliyle o insanlarda tedirgin oluyor... Hasan Ağabeyi gördüler mi insanlar tokalaşacakları varsa da tokalaşmıyorlar... Sadece hanımlar gibi yanak yanağa öpüşüyorlar, o da hiç hoş olmuyor çevreye karşı...
Dur bakalım çözeceğiz illaki bu Hasan Ağabeyi... Ne yapsak ne etsek de öğrensek? Bir gün yine geldiği zaman sıkıştıralım bakalım... Öğrendik öğrendik derdini, sonra hal çaresine bakarız mahallece yoksa böyle sürüp gidecek...
Bir gün yine kahvede otururken İsmail daldı lafa ''Yahu Hasan Ağabey iyi hoş da adamsın. Şimdiye kadarda bir yanlışını görmedik amma bu millet tokalaşırken gidip ellerine yapışıp sen de sallıyorsun ne iş ağabey bize şunun aslını astarını bir anlatıver hele.'' Hasan Ağabey bir kafasını kaşır, bir mabadını kaşır dalar lafa ortasından. ''Yahu çocuklar ömür geçip gidiyor yetmiş altı yaşına geldim ben. Emekli de oldum çok şükür namerde de muhtaç değilim, ufak tefek de bir şeyler var. Şimdi el sıkmaya gelince ben eskiden celep-tim celep, yani koyun tüccarı. Eeee ne vara bunda demeyeceksiniz biliyorum. İşte ta o zamandan kalma alışkanlık oldu ben de ne zaman tokalaşan birilerini görsem, erkek kadın fark etmez, ben de hemen gidip ellerini sallıyorum sanki koyun pazarlığı yapıyorlarmış gibi. İşte böyleyken böyle anladınız mı? Ben hala unutamamışım o celeplik günlerimi velhasılı... Yoksa da başka bir amacım yoktur.'' Hasan Ağabey anlatınca durumunu bayağı ikna olmuştuk. Sonrasında da mümkün mertebe o olduğu zaman az tokalaşır olduk, ne yapalım böyle işte durumlar...