Abajur
Geceleyin neden yakarlardı seni, büyüdüğümde anladım. Meğer, korkarmışım gecenin karasından... Sadece ben mi? galiba tüm ev ahalisi korkarmış...
Baş ucumda duran yanık abajur yetmezdi oysa karanlığımı aydınlatmaya... Bir seyahatimdeydi bu... Uzunca bir süre yolculuk yapmamıştım sonrasında... Karanlığıma aldırmadan, abajuru yakıp, baş ucuma koymuşlar meğer... Çocuksu bir heyecanla, önce onun ne işe yaradığını anlamayı denedim, sorup öğrendiğimde pek eğlendim... Gecenin karanlığı korkutamazdıki beni? çünkü o karanlık denilen şey her neyse, yıllanmış bir alışkanlıktı zaten içimde...
Körlüğümü unutup, karanlıktan korkacağımı düşünüp abajuru baş ucuma bırakanlar, korumak istemişlerdi beni belliki. Peki ama neden? karanlığın kimi zaman korkunç yanları var belki. Yani körlük, evet kimi zaman çekilir şey değil. Hep iyi tarafından bakmayı denediğimden mi nedir, karanlığın da iyi yanları olduğuna kani oldum neden sonra...
Hele yaş üstüne yaş ekledikçe zaman, yaşamımdaki insan sayısı arttıkça, azaldıkça, çoğaldıkça ve eksildikçe, karanlığın anlamını iyice bir anlar oldum... En azından, karanlık sahiden karanlık. Belli bir zamanda ve biçimde geliyor, kendi şeklince, kendi yüzünce. Oysa aydınlık, o her nedenle belirebilir. Bir minik fener, bir ufacık aydınlatma kıvılcımı, onu belirtebilir... Tecavüze uğrayan çocukların öykülerine genel olarak bakılırsa, en tatlı şeyle kandırıldıklarını görürsünüz; şekerle...
Biber için yerinden bile kımıldamaz çocuk, ya da taş dolu bir torbaya el uzatmak şöyle dursun bakmaz bile ya, şekerin tanesi için, tanımadığı bir "adam"ın elinden tutup, gidebilir en dipsiz kuyulara, hayatının sonuna dek atlatamayacağı travmasına... İşte o yüzden, her yanda aydınlığa şarkılar söylenirken, ben kendi karanlığımın içinden geçip, kendi aydınlığımı yalıtabiliyorum dünyama...
Şeker uzatıp, hayat alan nicesinin yanında, kimi zaman biberliğin içinden acı sağmak, daha erdemli geliyor zira bana. Kalemlerin türlü biçime sokulmasına dair yazdığım yazımı biliyordur okuyanlar. Hani adı maskara olan yazım: bukalemunların varlığını bildiğimi bilsinler diyeydi o. Kendi karanlığımdan dahi, çok kolay seçilen yüzleriyle, nerede, hangı kılıkta, ne için ve nasıl olduklarını biliyorum onların ben... Yaptığım işi, severek yapıyorum. Mesleğim, konuşularak ama, kimilerine göre göz teması kurularak yapılası bir iş. Ancak, aslında tam tersi: insanlar, göz teması kurmadıkları hallerde, daha yalın olabiliyorlar. Mesela, karşımdakinin yüzü, gözleri, saçları, vücut biçimi, kilosu, boyu, yani herkesin görebildiği en belirgin özellikleri, benim için muamma. Oysa pek az kişinin, belki kimi zaman kişinin kendisinin bile varlığından bi haber olduğu iç yüzü, iç dünyası da, bir anda belirebiliyor karşımda çoğunlukla...
Okurken, yani yazılara bakarken, içlerini de görebiliyorum insanların. Kimi hüzün yağmış, kimi neşe taşmış, kimi kızgın, kimi ağlamaklı görünüyor dışarıdan. Kiminin bir isyanı var sanki, kimi kendince kelimeleriyle anlatmayı deniyor iç dünyasını, kimi susuyor aslında yazarken. Kimi berrak ve yalın görünüyor, kimi kapalı ve esrarengiz, kimi yok sayılmak istenircesine "buradayım" diyor. Kimi kelime oyunlarıyla iç içe geçirdiği hayatını, yazılarına da taşıyor. Tüm yüzler tanıdık bana, hepsi bildik. Bu aslında şey gibi: hani olağan üstü yanları olan insanları konu alan filimler izlersiniz, genelde masum bir çocuktur kahramanı, insan yüzlerine bakınca, onların iç dünyalarını görüp, algılar. Sonra, o en komik şeyleri bile söylese, ondan kaçıp kurtulmak ister. Zira, onun içini duyabilmektedir... Bu öyle bir şey... Bu yüzden okumayı seviyorum yazmaktan çok. Ne bulursam, kim ne yazarsa okuyorum üşenmeden. Yüzlere bakmayı seviyorum. Çünkü yüzleri, görebiliyorum...
Abajur, karanlığımı hala aydınlatamıyor. Artık baş ucuma kimsecikler abajur da koymuyor. Işıklar, sadece elektrik faturaları kadar anlamlı benim için. Ama içimde yanan ışık; o tüm dünyama bir ömür yetecek kadar aydınlatıyor neyseki. Şekerle biberin, hangi elin şeker, hangi elin aslında biber tuttuğunun farkındayım aydınlığım sayesinde... Etrafınıza kendi ışığınızdan da bakın olmaz mı? esenlikler dilerim efendim...
(
Abajur başlıklı yazı
Fırat AVCI tarafından
16.02.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.