Allah'dan birileri gibi tarama özürlü filan değilim... Hala da fırça gibi saçlarım var, her ne kadar çok taramayı sevsem de, bazen de dağılıyor saçlarım... Hani derler ya ''Benzini Şel'den akılı da kelden alacaksın.'' diye, onu diyenler halt etmişler...
Taramayı severim dedim, ceplerim de tarak doludur. Arkadaşlarımda bana takılır durur ''Hikmet ağabey hem saçların darmadağın hem de cebinde üç beş tane tarak var her renkten ne iş ağabey'' derler... Ben de onlara ''Oğlum bazen tararım saçlarımı, bazı zamanda tarakları saçını dağınık gördüğüm çocuklara hediye ediyorum.'' derim...
Evden çıkma saatim sabah 7.00 suları... Aceleyle çıkarım 18. Katta ev... Ne yapalım paramız ona yetti onu aldık... Sabah kimse olmaz çoğu kere asansörde... Alırım tarağı elime, saçlarımı tarar tarar düzeltirim. Bir de bıyıklarıma vururum tarağı, zemine geldiğimiz zaman jilet gibi olmuşumdur...
Evde de her oda da mutlaka tarağım vardır. Hatta tuvalette bile... O kadara çok da kaybederim ki aldığım basit basit tarakları... Sonra gider bir kaç tane daha alırım, onları da kaybederim... Okulda okuyorken, çoğu arkadaşıma ödünç taraklar vermişimdir, o zamanda bilirlerdi ben de üç beş tane tarak olduğunu, yalvarır dururlardı... Ben de bazen verir bazen de ''Oğlum deli misiniz saçkıran olursunuz billahi.'' der atlatmaya çalışırdım...
Şimdilerde takım tarakları çıkmış, görmüşsünüzdür... Sarı kırmızı, cimbom tarakları, siyah beyaz, Beşiktaş tarakları, Fener bahçe tarakları... Geçen gün, saçlarımı tararken ayna karşısında, tarakların iki dişi kırılmasın mı? Kırılmasın tabi, kırılmasa iyi idi yani... Ulan dedim kendi kendime ''Hikmet Allah da sana bir saç vermiş maşallahın var aslanım. saçlarını bir sigorta yaptır istersen.'' öyle gayrı ihtiyari aklıma geldi işte de, şimdi gitsem bir sigorta şirketine desem ki ''Saçlarımı sigortalar mısınız?'' Adamlar saçlarıma bakıp ya ''Bizim bunu sigortalamaya gücümüz yetmez billahi Hikmet Bey'' diyecekler ya da dünyanın sigorta primini isteyecekler...
Geçen gün oturdum ev de saçımın tellerini tek tek sayayım dedim, tam da başladım saymaya bir, iki, üç, dört, beş, yedi yüz yirmi, seksen altı bin beş yüz yirmi üç diye gidiyordum, o sırada, odaya torunlar bir girdi, bir üstüme atıldılar, dede diye, sayıların hepsi gitti aklımdan, kızsam da bağırsam da nafile... Amaaan sayısını bilsem ne, bilmesem ne? Kökü ben de nasılsa... Çok da şeyimdeydi...