BİR
SEVDA VE DİRİLİŞ
Çok
gençti henüz. Kahverengi anlamlı , ışıl ışıldı gözleri. Onu tamamlayan uzun
aynı renkteki saçları uçuşurdu rüzgarlarda. İnce , narin vücudu uzun boyu ile
muhteşemdi. Yeni açmaktaydı yanaklarında güller. Cıvıl cıvıl , tozpembe , umut
dolu hayaller eşlik etti ona hep. Bir başka güzeldi işte yaşamı. Sevmek ,
sevilmek birden dolaşmaya başladı ruhunda. Ve aynı yaşlarda bir delikanlıya
sevdalandı yüreği. O güzel yüzünde gamzelendi sevdası.Gittikçe büyüdü, anafor
gibi çektiler birbirlerini. İki farklı yürek ; kavuştu birbirine ve tek yürekte
başladılar yaşamaya. Kız; delikanlıya çok erken, delikanlı ise çok geç. Bir
kılıç gibi keskin, bir pamuk kadar yumuşak; doyumsuz, gizli yaşadılar
sevdalarını masumiyet içinde. Bitmesin
diye dilekler tuttu kız; her yıldız kayışlarında. Ellerini hiç bırakmadılar;
göğüs gerdiler çaresizliklere ve göğüslerinde bir bebek gibi büyüttüler
sevdalarını ninnilerle. Bir şiir okur gibi sevdiler gözlerini satır satır
doyumsuzca…
Hastaydı
delikanlı. Hiç bırakmadı o zor günlerde sevdiğini. Ve bir gün ; bir şubat
ayında “ o öldü ! “ diye haykırdılar. Sözünü tutamamıştı delikanlı, kolayı
seçmişti. Başaramamıştı hayatta kalma mücadelesini. Kız; kahroldu, çıldırdı.
Yasaklar vardı onu yolcu bile edememişti. Bir veda bile edememişlerdi, birbirlerine.
Öylesine ayrıldılar işte. Mahzun, boynu bükük, çaresizlik, tarifsiz hüzne
bıraktı yerini.
Hiç bilmediği savaşlarda
yalnız bıraktı delikanlı ,kızı. Kaçıp gitti ebediyete ve orada huzur buldu,
unuttu acılarını ve uykuya daldı. Ama kız; acıları ile baş başa çaresiz
kalmıştı. Artık onun duyguları ağır darbelerde sarsılmış ve acılar içinde bir
başına idi. Alemi sessizliğe boğdu çığlıkları. Gözlerinin derinliklerinde
hırçın okyanusun kötü dalgalarında boğuluyordu .Mumu üfleyip siyahına karanlık
süren tanıdık dudakları gözlüyordu , şimdi boğazdan dökülen her söz ayrı bir
melodiydi... Kadın şöyle dedi "Sen yoksun ya evim hep uçurum kenarları ,
belki dönersin diye açık bıraktım ben kalbimin kapılarını; dön artık.! “
Delikanlı genç kızın kafasının içinde; hiç ölmemiş gibi bir hayalet
misali dolaşıyor ve o hayaletle uyuyordu her gece .
“ kanımda paslandı
hançer,
Ant olsun ki
dertlerimin büyüklüğüne
ellerinde saklı gözyaşlarım.
gözlerim karardı bak senden
düştüğümde
bizim hikayemiz bu
Mutsuzluk kistinde kangren olan
ve içine bükülen
ardından her ayın beşi kanayan,
ölmeyen.
aptallığım şurada dursun,
sen gel ardımdan.
masada yırttığım kağıtlar,
elimde kalan tek bir umut.
biraz kırgınlık biraz yorgunluk.
seni çok özledim.
gözlerimiz bile aynı renkte
unutamam seni, inkâr etme.
düğümlere üfleyenlere
her sabah doğan güneşe
ve günahlarıma ant olsun ki
ben bir cehennemde sevdim seni,
şeytanları benim
zürriyetimden olan.
sevdiğim, müebbet
tutuklu kaldım sana
ölümüne,..
Ölümüne !!” diye haykırıyor ve her gün
biraz daha tükeniyordu. Dipsiz karanlık bir kuyudaydı artık. Öylesine bırakmış
, debelenip duruyordu umutsuzca hayat denilen şeyi.
Balkona çıktı kız ; bir nefeslenmek
adına. Ama hala onu düşünüyor, özlüyordu. Gökyüzüne kaldırdı başını ; nasılda
oynaşıyordu bulutlar.Birden griye dönüşmeye başladı ve yağmurlar başladı
sağanak sağanak dökülmeye.Serinlik çökmüştü etrafa , ürperdi. Güneş açarken
birden oluşan o rengarenk gökkuşağına kaydı bakışları. O da ne beyazlar içinde
delikanlıyı gördü. Mahcup ve bembeyazdı yüzü. Kızın yüreğindeki atışlar
hızlandı heyecanlandı. Karşısında idi işte. Sevindi. Ama ona hiç bakmadı
delikanlı ve o renkler içinde kaybolup gitti. Üzüldü kız, neden bakmadı neden
gelmedi diye. Neler oluyordu, neler. Bir anlam veremedi. Gittikçe bozulan
ruhsal hali , onu travmalara sürüklüyordu.. Olsun dedi. Delirmeye razıydı. Ve o
dipsiz kapkara kuyusuna döndü yine.
İşte bir gün; bir ışık huzmesini fark
etti. Kendini bulmuş gözlerini kamaştırıyordu. İnanamadı. O ışık huzmesinden
bir el uzandı kendisine. “ Gel .. Tut elimi ! “ diyordu. Sesi çok munisti yaşlı
adamın. Israrlı sözlerine duyarsız kalamadı ve tuttu ellerini. Bir hamlede
çekip aldı ihtiyar adam onu kuyudan. Yaşama geri dönmeye başlamıştı. Kaderdi
bunun adı. Bir şey olur dünyanız kararır ama bilemezsiniz ki sonunda hayırlı
şeyler vardır. Takdir-i ilahiye asilik olmazdı. En iyisi idi gerçeği
kabullenmek ve isyan etmeden , asileşmeden her insan ömrünü tamamlamak zorundadır.
Yoksa mesul olur, günahkar olur. Bunları anlattı bir çırpıda yaşlı , bilge
adam.Sanki göç edip giden delikanlının ruhu bilge adamda vücut bulmuştu. Ve
kadını sahiplendi. Kol kanat oldu ona. Yeniden sevmeyi, yaşamayı öğrenmeliydi.
Bir
şeyler olmaya başladı genç kıza. Düşüncelere daldı birden ve mırıldanmaya
başladı. “ Sen gittin , sözünü tutamadın. Artık bırak beni; dokunma her gece
yanı başıma gelip; saçlarımı, tenimi okşamayı, dudaklarıma dudaklarını
değdirmeyi bırak. Bedenim zayıf ve yorgun. Ağır yaralı yüreğim. Sert
fırtnalarda dağıldı saçlarım, ruhum karmakarışık. Aklım artık eskimeye yüz
tutmuş düşüncelerde. Dokunma, gelme ! Gözlerim kanlanmış hıçkırıklarımda,
rimeller akmış göz kapağıma.Kırılan cam parçalarında yüreğim paramparça .Dokunma ! Elinde şarap
şişesi ,Yudum yudum içişlerde Kafası duman mı duman .Dokunma sakın
ha..Gelme ! Kurban gitmiş hayallerim Faili meçhul cinayetlere Dolaşır dururum ücra köşelerinde şehrin
..Ellerim kan benim :çoktan gömdüm umutlarımı …Ağzı kilitli yaşam
sandığına .İşte öyle bir kadınım Gelme sakın ha .Karanlık ve meçhuldür
,Geçtiğim her yer.. Gelme .Bırak masalları anlatma bana gökyüzünü. Çoktandır
gökyüzünü gecede bilirim. Şundan bundan ; hele de ölümden falanda bahsetme.
Kandıramazsın inanmam. Hadi git yoluna .Gelme boşuna ve sakın dokunma …”
Ölüm; darısı herkesin başında. Ama vakti
geldiğinde. Onun için ölünmez her ölenle. Şimdi
kız çiçekler dolu bahçelerde dolaşmaktadır. Kim bilir daha neler yaşayacaktır;
kim bilir. Ne yaşanacaksa eyvallah. Amenna.