SOHBET KÖŞEMİZDE AKŞEMSEDDİN
1389-1459
Ahmet AYAZ
Gaziantep Güneş Gazetesi 6 Ekim 2020
Bugün sizlere adını gönüllere altın
harflerle yazdıran ve Fatih Sultan Sultan Mehmet’in yetişmesi için büyük bir
emek harcayan Akşemseddinden söz edeceğim. Maksadım O’nu unutmamak ve rahmet ile anmaktır.
7.
Cumhurbaşkanımız Kenan Evren Paşa Kayseri’de Halide Edip Adıvar Lisesinde son
sınıfların dershanelerine girdi. Başladı çocuklara soru sormaya. Sorduğu
sorunun birisi de “Halide Edip Adıvar”
kimdir? O, üzerine asker elbisesi giyinerek,
ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile Kurtuluş Savaşına katılan
bir yazardır diyen olmadı. Benimde torunum Elif Bilge Akşemseddin Lisesinde 9
sınıf. Sordum Akşemseddin kimdir diye. Torunum Elif Bilge, ve Ahmet Alper’e.
İkisi de doğru cevap verdiler. Bu vesile ile de bugün köşeme Akşemseddini konu
ettim. Beraber paylaşmamızda yarar vardır diye düşündüm.
Çok yönlü Türk
âlimi ve tıp insanı olarak tarihe geçen Akşemseddin,
1389 yılında Şam 'da doğdu. İstanbul’un fethi sırasında Fatih Sultan Mehmed’e
verdiği destekle bilinmektedir. Şeyh Hamza'nın oğlu oğludur ve asıl ismi Mehmet
Şemseddin’dir. Şeyh Hamza (Kurtboğan) ailesiyle beraber geldiği Amasya'da küçük
Şemsettin'i pek iyi yetiştirdi. Akşemseddin'in soyu, baba tarafından Ebu
Bekir'e dayanmaktadır. İlk tahsilini babasından alan Akşemseddin, 7 yaşında
hafız olup, ailesiyle birlikte Çorum-Osmancık kazasının Sarpın kavak köyüne'
yerleşmiştir. Babasının vefatından sonra Amasya ve Osmancık medreselerinde
eğitimini tamamlayan Akşemseddin, müderrislik payesi aldı ve Osmancık
Medresesine müderris oldu. Akşemseddin ayrıca, tıbba ve eczacılığa merak sararak
tıp ilmini öğrendi. Daha önceden Abdülkâdir Geylânî, İmam-ı Gazali ve Muhammed
Celaleddin-i Rumi gibi örneklerinde görüldüğü gibi, ilim tahsili ile tatmin
olmayan Akşemseddin, irfan tahsili için müderrisliği ve medreseyi terk etti.
Tasavvufa olan ilgisinden dolayı, İran'ı ziyaret eden Akşemseddin bir süre
sonra Anadolu'ya dönmek zorunda kaldı.
Kısa süre tasavvufun bütün yollarını ve inceliklerini öğrenen Aksemseddin, Hacı
Bayram Veli'den aldığı izinle Ankara'dan ayrıldı ve Beypazarına yerleşti. Beypazarında
büyük bir şöhret bulan Akşemseddin, kısa bir süre sonra oradan da ayrılır ve
İskilip'e yerleşir. İskilip'ten de yine aynı kesrete düşme sebebiyle ayrılır ve
Bolu'nun Göynük ilçesine yerleşir. Göynük'te de yine bir değirmen ve mescid
inşa ettirip, kendi çocuklarının tahsil ve terbiyesi ile meşgul olmuş, diğer
taraftan mevcut eserlerini yazmış ve yedi kere hacca gidebilme imkanı bulmuştu.
Akşemseddin'in on iki evladı olduğundan bahsedilmekte ise de mevcut diğer
kaynaklarda sadece on çocuğundan söz edilmektedir.
Akşemseddin, bilim'de ve tasavvufta olduğu gibi, tıp ve eczacılık alanında da
büyük bir üne sahipti. Tıp alanında bulaşıcı hastalıklar üzerinde de önemli
çalışmalar yaptı. Araştırmaları sonunda tıp ile ilgili Türkçe Maddet-ül Hayat
ve Arapça yazdığı Hall-i Müşkilât ve Risalet-ün nuriyye adlı Tasavvuf Türkçe
yazdığı Maddet-ül Hayat’ta geçen Hastalıkların insanlarda teker teker peyda
olduğunu zannetmek yanlıştır.Hastalıklar insandan insana gözle görülmeyecek
kadar küçük tohumlar vasıtasıyla geçer cümle ile ilk mikrop teorilerinden
birini ortaya atmıştır. Tarihte mikroorganizmalardan bahseden ilk kişidir.
Sadece beden hastalıkların değil, aynı zamandan ruh hastalıklarının da hekimi
olan Akşemseddin, ruh hastalıklarını da tedâvi ederdi.
AKŞEMSEDDİN’İN İSTANBUL’UN
FETHİNDEKİ YERİ
Akşemseddin'in asıl ünü, II. Murat'ın emir ve isteğiyle II. Mehmed'in
hocalığına tayin edilişiyle başladı. İstanbul’un fethi sırasında büyük
yararlılıklar göstermiş, genç sultanı teşvik ederek zaferin kazanılmasında
önemli katkılarda bulunmuştu. Akşemseddin çocukları, öğrencileri ve
müritleriyle birlikte fetih ordusuna katıldı.
Fethin en önemli günlerinde Ebu Eyyub’el Ensari’nin kabrini bularak ordunun
maneviyatını yükseltmişti. Dünya malına önem vermeyen Akşemsettin, Fatih Sultan
Mehmet’in büyük saygı ve sevgisini kazanmıştı. Fatih Sultan Mehmet ile
İstanbul’a girişleri daha sonra ünlü olacak bir hikâyeye dönüştü.
Akşemseddin, fetihten sonra, II. Mehmed'in ısrarına rağmen İstanbul'da kalmak
istemedi, Göynük'e çekildi ve 16 Şubat 1459 yılında 70 yaşında vefat etti.