Bir masal geliyor aklıma. Çok gerilerde olmayan.

Sonra bir fısıltı halinde kendi kendimle konuşuyorum. "İstanbul " diyorum.

İstanbul geçmişte yaşadığım bir masal gibi ya da gerçeğine yakın bir yolculuk gibi.

İstanbul denilince hikayesi ertelenmemiş düşlerimin gerçeklere dönüştüğü anlar geliyor aklıma. Özüme irademe dönüyorum. Özümü görüyorum.

Gözlerimi kapatıyorum. Gedikpaşa yokuşundan aşağıya doğru dört kafadarın hikayesi gözlerimin önüne canlanıyor yeniden. Hayat kaygısı başlamamış ki, dertleri tasaları da o kadar o kadar sığ. Onların hikayesi Kum Kapı sahilinden Altın Boynuz Haliç’e bitmeyen yürüyüşün hikayesi. Ruhlar özgür, bedenler özgür hayaller özgür...

O günden sonra yaşanacakları anlatacak çok cümle var. Çığ gibi büyüyen dostluklar ve şehirden terk ediliş...

Herkes köşesine çekilince sanki şehrin büyüsü de gitmiş. Hayal kırıklıkları... Bu hikayenin kazananı kaybedenini ifşa edecek cümleler daha yazılmadı. O kadar yaşanılandan sonra ne oldu bilemiyorum. Adı konulmamış hüzün dalgalarından sonra kocaman bir boşluğa düşüyorum.

Öyle çok hikaye birikti içimde. Sanki bir baraj. Ne zaman taşar bilemiyorum. Anlatılacak yer belli de zamanını kestiremiyorum.

Yıllar geçiyor. Saçın sakalın rengi yavaş yavaş değişiyor. Bir yıl iki yıl derken geçen onca zaman sonra yüreğime kocaman kocaman çığlıklar dalga dalga yayılıyor.

Kim bilir bu yaşadıklarım hasret dalgasıdır belki de hayal kırıklığı dalgasıdır.

"Yeniden , yeniden " diyor yüreğimin sesi.

Her şeyin başladığı yere yeniden dönmek mi? Belki de mucizevi bir dokunuş gerekiyordur.

Sonra...bir birileri "gel" diyor bana. Yüzleş, anlat, haykır!

Ansızın bir yolculuk başlıyor bir Kasım vakti. Kimi zaman soğuk kimi zaman ılık... Yolculuğun en hoyrat halini yaşıyorum.

Öyle hoş duygular ile koşturuyorum ki ona sanki hiç engel yaşamamışcasına...

Ona kavuşmak öyle eşsiz öyle kifayetsiz ki anlatamıyorum.

Geçmiş günlerin büyüsü gözlerimin önüne geliyor hemen. Caddelerine sokaklarına bırakıyorum kendimi... Sanki hiç ayrılmamışım gibi. Dün yürüdüğüm sokaklarda yürüyormuş gibi kendimden öyle eminim. Hayatımdan gidenleri fısıldıyorum usul usul ona. Hiç itiraz etmiyor, gönülden dinliyor beni.

Bir yandan da yeni yüzler ile tanıştırıyorum en sevdiğim şehri. Geçmişte yaşananları, münzevilikten çıkış hikayemi anlatıyorum onlara.

Biraz mola veriyorum. Bir çay molası...

Kavuşma ateşi öyle yükselmiştir ki gök kubbe sanki beni duymuş rüzgarları ılık ılık estiriyor kasım soğuklarında.

Sevdiğim şehir öyle bir şehir ki dünya takdir ediyor. Gündüzleri ayrı güzel geceleri ayrı güzel ! Hangisini yaşasam bilemedim. Başka şehirde olsam Cevabım belli ! Derdim ki : Gündüzler ; Riyakar; güçsüz, miskin, mutsuz, zavallı, zayıf ve zebun... Neden gündüzlerini yaşayayım? "Ah geceler, ne kadar gerçekçi ve yalın o kadar da gürbüz ve zinde" deyip gecelere dalıp giderdim.

Bu şehir bir günde iki dünya iki gezegen gibi. Herkesin sevgisi sevdası ve kavgası sokaklarda. Onun için çok yalın ve gerçekçi.

Zamanında gündüzlerini çok yaşadım bu şehrin. Hikayesi çok bilindik.

Kararımı verdim. Gecesi ile buluşacaktım bu defa.

Bir tutkuyla çıktım evden. Yanımda iki yeni gezgin. Onları bilmem ama benim için her şeyden saklanacak, sığınılacak binlerce liman ile başbaşayım. Yanımdakilere inat karanlık yönüne tutkuyla sarılıyorum bu defa. Çıkmaz bir sokağa saplanıyorum. Karşımızda hodbin kılıklı adamlar korku salıyor. Gecelerin acemisi olduğumuzu anlıyorlar. Biraz daha küstahlaşıyorlar. Aldırmıyorum. Yanımdakiler biraz ürkmüşe benziyor. Şikayet ediyorlar. Acı acı onlara gülümsüyorum. " Şükredin" diyorum . Ne demek istediğimi anlamıyorlar.

"Boş ver" diyorum kendi kendime. Karanlık aydınlatan loş ışıklara yöneliyoruz. Beyoğlu, Taksim, Beşiktaş boğaz derken Eminönü’den yukarıya doğru yol ayrımına geliyoruz. Hangi yolu kullansak? Tramvay yolu, Cağaloğlu Yokuşu, Mahmutpaşa Çarşısı... Pusula bu gece karanlığa doğru yöneliyor. Mahmutpaşa Çarşısından Süleymaniyeye doğru. Bildiğim binalara tek tek bakıyorum. Gündüz gördüklerim geçmişte kaldı. Yeniden yeniden derken hepsinde ayrı tarih hepsinde ayrı koku alıyorum.

Tarih ders almayanlar için tekerrür edermiş. Kapanan kapıları görüyorum. Sönen ışıkları ve terk edilmiş sokakları görüyorum. Sadece üç beş büfeci mesaiye devam ediyor tan vaktine yakın bir zamanda. İnsan hayatı da öyle, kapılar kapanır, ışıklar söner ve bir zaman olur ki yapa yalnız kalır. Süleymaniye yokuşu gibi ...

Üç kişiyiz tan vaktine yakın. Yürüyoruz. Ayaklarımızın sesinden başka ses yok kulaklarda. Her sesini bildiğim sokakların başka sesini yaşamak ne büyüleyici. Yeni sesler yeni renkler. Gündüzün keşmekeşliği ve gecenin sessizliği ikiside aynı gün içinde. Ne büyük hayat tecrübesi. Benim hayatımda gündüzün keşmekeşliği gibiymiş geçmişte. Geceden bir ses aldım hayatıma yürürken Süleymaniye yokuşundan. Nasıl olur diye sormayın. Burası İslambol , İstanbul .

Gecenin hikayesi devam ediyor. Adımlarım hızı değişiyor ben fark edemiyorum. " Dur diyor yanımdakler dur!" Nereye böyle! Kimden kaçıyorsun ? Anlamıyorlar beni. Ya da anlamak istemiyorlar. Adımlarımın hızlanması kaçmak istememden değil yeni bir hayat hikayesini yazmak istediğimdendir.

Yıllar sonra kanım canım kaynıyor. Her yerde farklı dokular ile buluşuyorum. Gönlüme ket vuran hercai rüzgarları savurup atıyorum.

Şimdi yeni bir hikaye ile Süleymaniye yokuşunda doğuyorum. Bu hikayeyi cıvıl cıvıl Galata Kulesi sokaklarına, neşesi eksik olmayan İstiklal Caddesine, Beşiktaş Kumpirciler sokağına , Ada vapurlarına, Eminönü Balıkçı Teknelerine, Gerdanlarına, Garip kalmış kız kulesine ve bilimum onunla eşlik eden tüm tarihi ve doğal güzelliklere anlatmak istiyorum.

Bu benim yeni hikayem. Ve o hikayemi binlerce hikaye ile buluşturmak istiyorum. Anlatabiliyor muyum bilemiyorum.

( Yeni Bir Hikaye başlıklı yazı Serkan Bol tarafından 3.04.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu