oyuncağın var mı sorusuna 
cebinden çıkardığı parmak büyüklüğündeki iki boş kovanı uzatarak
yüzünü kaplayan anlam veremediğim bir sevinçle 
cevap veriyordu
işte…

sırtını yaslayarak oturduğu bir duvar bile yoktu 
evimiz diye gösterdiği çadırda 
çocuk yaşını aşan derin hisler yüklü yüreğiyle anlatıyordu 
yedi yaşından beri orada yaşadığını
ailesinin çoğunu 
bitmesinden umudu kestiği bir savaşta kaybetmişti

bir mülteci kampında yaşıyor bu çocuk diye 
tekrar tekrar hatırlatıyordum kendime
hasret duyduğu şeylerin 
oyuncak, kalem, defter değil 
tokluk ve güvenlik olduğunu 
sık sık unutuyordum

yerinden yurdundan zorla çıkarıldığı 
hicrete mecbur kaldığı gibi 
heveslerden, 
arzulardan, 
isteklerden 
hatta en basit insani beklentilerden de 
belli ki hicret etmişti
çocuk

büyüyünce ne olacaksın diye sorulan soruya 
ben büyüyecek miyim 
diye gök kubbeyi bile sarsan bir cevap gelir miydi yoksa 
her şey o kadar uzaktaydı ki 
ne yüzbinlerce kişinin gayri insani şartlarda yaşaması 
ne de ölmelerin birer sayı hesabına indirgenmesi 
yüreklerde beklenilen etkiyi yapıyordu
binlerce kilometre uzakta 
öğreniyordum 
onların hicran dolu hikayesini

çünkü bu acılar hiçbirimize tanıdık değildi 
çünkü çok uzaktaydı
her türlü konforun içinde çeşitli meşgalelerle uğraşmaktan 
sıra o uzaklara bir türlü gelmiyordu

sadece birkaç saatlik bir programda seyrettiğimiz bir video 
doğrusu herkesin gözlerini yaşartmaya yetiyordu

nasıl olsa her şey aynı sırayla olup bitmeye devam edecekti 
biz seyrettiklerimizi unutacaktık
mülteciler de 
aynı terk edilmişliklerini yaşamaya devam edecekti 

halbuki burası da bir nevi hicret yurdu 
bizler de bir çeşit muhacirdik 
onları kolayca anlamış olmalıydık
bu devasa farkın sebebi 
bizim konfora
onların acıya alışmasıydı

ulaşılamayacak kadar uzağa göçmüş olmalıydı
merhamet
mülteci kamplarında 
insani yardım malzemelerinin dağıtımını seyrederken 
çaresizlikleri 
nasıl da ayan beyan görünüyordu

hiçbir şey bilmiyorlardı işte
doğru dürüst bir sıraya dahi geçememeleri 
ne kadar büyük bir insanlık suçuydu
sıra sahip oldukları her şeylerini arkalarında bırakıp 
çıktıkları umut yolculuğunda 
boğulma görüntülerine gelince 
vicdanların sular altında kaldığı apaçıktı

işin içinde başka işler olduğunu, 
cansız bedenini dalgaların dövdüğü o bebek anlatıyordu dünyaya
gün başlamamıştı henüz ama insanoğlunun duyarsızlığı 
o gün önceki tüm rekorlarını kırmıştı 
insan merhametten hicret edince 
denizlerde boğulan canlar birer sayıya dönüşmüştü 
işte…

şefkatten göç etmişti  insanlık
acılar görünmez olmuştu. 
oysaki insanlığın yurdu merhamet ve şefkatti
zaten tüm kayıplar orayı terk edince başlıyordu
kişiye izzet katan duygular çıkmış olmalıydı dünyamızdan
yoksa birkaç saatten fazla 
acılarla hemhal olamayış 
başka nasıl açıklanabilirdi

o  görüntüler, 
ne çok şey kaybettiğimizi  anlatıyor
çocuklukla beraber masumiyetten çıkıp gitmiştik
yıllar önce kanaatten göçmüştük
biraz ilerleyinceye 
hırslara doğru giden yollar tutmuştuk  kendimize 
bütün bunların müsebbibi 
gönülleri ıssızlaştıran sevgisizlik değil miydi 
iyilik ve fedakarlıktan vazgeçmişlik 
değil miydi…

geldiğimiz noktada unutmuştuk 
şefkatin ve merhametin bir gün herkese lazım olacağını
herkesin yolcu olduğu dünyada 
her an kullanılmaya müsait duygular lazımdı bize
merhamet gibi 
şefkat gibi

nihayetinde bir sefer halidir yaşamak
yaşayacak bir merhametin olmayışı da işin tuhaflığını gösteriyor
yıllardır süren 
kimin kaybettiği belli olmayan bir savaşta 
mülteci olmuştuk hepimiz

yurdunu, evini barkını, hatıralarını, yakınlarını, 
hasılı her şeylerini 
kaybedenlerle 
merhamet ve şefkatini yitirenlerle beraber
zararımız
kıyas kabul edilemeyecek kadar büyük

savaşın muhacirlerine birkaç damla gözyaşı eşliğinde yapılan 
Allah yardım etsin temennisi yetmiyor 
sorumluluğumuzu örtmüyor.
iyi gelmiyor 
körelen  vicdanlara

redfer
( Onların Hicran Dolu Hikayesi başlıklı yazı redfer tarafından 21.07.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.