*
bir filistin var oralarda
bir filistin gene var
düşlerin filistini
ve acıların…
ve sessizliğin filistini
ve çığlıkların
ve ölümün.
hiç kimse hiç bir şey veremez onlara
hiç kimseden hiç bir şey bekledikleri yok
kara zeytin ve arpa tanesi yedikleri bu çocukların
ve kuru ot.
ve çürük hurma
bu çocuklar yoğuracaklar kendi hamurlarını bir gün
kendileri…
hamur tahtasında özgürlüğü
kız ve erkek çocuklarını
portakal ağacından toplanan portakallar gibi topluyorlar
buruşmuş elleriyle topluyorlar kızlarını üzüm bahçelerinden
zeytinlerden ve incirlerden
katil yahudinin gözü doymaz
dört bin yıllık hıncını
sokaklarda oynaşan
iri gözlü erkek çocuklardan
iri gözlü kız çocuklarından alır
karanlık hikayeler anlatır oralarda
kendi karanlığından pay dağıtır katil yahudi
sevmez aydınlığı
zeytini inciri denizi sevmez
mavi göğün altında
demir kubbelerin altında yaşamayı sever
levhasında on zehir var öldüreceksin ile başlayan
ve devam eden karanlık hikayeler
dünün çarmıhtaki beytullahimli kutsal yetimi
şimdi gazzenin iri gözlü çocukları
erkek çocukları
kız çocukları
toprağın kara bağrında tohumlar gibi
ey gazze
portakal ağaçları senin
mavi senin
zeytin gözlü çocuklar senin
kalbimize çakılı paslanmış acının
her çeşidi bizim
gün doğmadan uyandım günün yorgunluğuna
efkar demli yüreğim
yol alsın istedim bir nisan sabahına
selahattinin dudaklarından uç uca eklenen kelimeler yağsın
sözler yürüsün
bin öfke taşkınlığıca
yıkılmış duvarların içinden geçip gelsin istedim
aydınlık çiçeklerin toprağa düşmüş tomurcuklarını arıyorum
gazzeyi arıyorum
içim bir soykırım sonrası kanıyor
cehennem mahşerinde kanat çırpıp dünya ışıklarına
gözlerini kapatan çocukları arıyorum
bu zamanlar
bu vakitlerde ben orada değilim
sahipsiz bir yerdeyim
ıssız
habersiz
zihnim bu yüzden tufanlı
irili ufaklı gök gürültüleriyle dolaşıp taşıyor
sesim bu yüzden yok
ben bu yüzden yok gibiyim
yoklukların kenarında bir dünya öylece çoğaltıyor kederimi
öylece büyüyor ve sonra kayboluyor
çocuk denecek yaşta ne varsa yürüyor içime
cılız sesiyle
kalbimin tenhalarına iyice yerleşiyor
derin yaralar açıyor
çocuklar bir sonbahar yaprağı gibi kopup gidiyor hayattan
ezip geçiyor siyonist paletler bedenleri
unutamıyorum
göz bebekleri büyümüş ihtiyar kadınları
dünyaya küsen yavrucakları
çaresiz körpe kuzuları
unutamıyorum
mahalleler sokaklar caddeler toplu mezar yeri
renksiz ve büyük haykırışlarla hırçınlıklar salıyorum toprağa
kırk bahar görse yeşermeyecek
ağrılı
sancılı
gazzeye bakıyorum
kırk tabip görse iyileşmeyecek
yaralı çocuklara
gazzeye bakıyorum
boşluğun en koyu yerinde hareketsiz yatıyor her şey
tarumar olmuş şehirde iniltiler
çaresizler
yıkıntılar arasında cesetler
sabahın yamacında aydınlığa ulaşıyor hepsi
dört bir yanda
bir başka şiddetli patlama eşlik ediyor onlara bazen
hesaplı hesapsız katliamlar bir fırtına hızıyla
filistin topraklarında yer değiştirip duruyor
hatta sessizken ve suskunken
beklerken
kanarken yaralar
hiç de şaşırtıcı olmayan bir vahşilik
tüm dünyayı kuşatmış
ele geçirmişken
nefesleri ölüm kokar
Allah’ın elçilerine ihanet edenlerin
bir kısmını yalan sayıp bir kısmını öldürenlerin
dillerini eğip bükerek
peygamberlere karşı gelenlerin
Allah’ın eli bağlıdır diyenlerin
Allah’ın sözünü dinlemeyen ve haddi aşan kahrolasıcılar
kendilerine zillet damgası vurulmuşlar
insan ruhunu yaralayan
kalbini kanatanlar onlar
mescid-i aksa’nın aziz ruhuna ihanet eden
yakan yıkan tarumar eden
mahzun ve tutsak hale getirenler
onlar işte
yüreklerimizi yangın yerine çevirenler
gözlerimizin içine cam kırıntıları serpiştirenler
bu ramazan gecelerinde
gök kapıları açılsa da
aydınlansa yüzümüz
mahmur yanıyla içimizi ısıtsa ne olur
salih kulların sayısız nefesi
yapılan halis yakarışlar
intizar perdelerini aralasa da işlese ruhumuza
o vakit
gecelerin üstümüze bıraktığı ne varsa berraklaşacak
seherler ulu bir niyaz ile bedenimizden geçerek belirecek
derin bir boşluktan bizi uyandıracak
bir sabah serinliği
sarıp sarmalayan duru bir aydınlık ile
varlığımız yıkanırken
yeni bir gün bahşedilecek bize
gazzenin gözyaşlarında cennet kokulu bir bebek gördüm
göğsünde koca bir çınarla uyuyordu
terk ettim tüm tedirgin ve çarpıntılı vakitleri
göğün yüceliğine yuvalanmış cümlelerle
bir hicret gönüllüsüyüm şimdi
bilinsin isterim
suskun zamanlarım
semaya açılı avuç içlerinin sıcak kucağına düşmüş dualarla
bir uçurum çiçeği gibi
durmadan büyüsün isterim
kudüsün eteğine serpilmiş yüreğim
göklerin uçsuz bucaksız rengiyle beslenen
çocuk sesleri duyuyorum
ah bir seslenebilseydim
bir işitenim olurdu belki
geri dönün derdim
geri dönün çocuklar
belki gelirlerdi
gerisin geri
hiçbir yerde yaşanmayan korkuları olmazdı belki.
gazzeden geride kalmış ne varsa böylesine içini çekmezdi
yeniden hayat bulurdu her şey
soğuk olmazdı böylesine
üşümezdim bu kadar
nefes alırdım
başımı kudüsün eşiğine koyardım
koyardım çünkü orada bir yerde bekliyor kardeşlerim
canlarım bekliyor
kendi kederinde susan hanzala
yine arkası dönük bekliyor
ben bekliyorum
utandıran bir mahcubiyetle
alışılmış bir çaresizliğin ezikliği ile iç içe geçmiş
gitgide ağırlaşıyorum
beklerken
kaybedilmemesi gereken ne varsa
kimsenin görmediği kavgalarda yitiriyorum bana ait olanları
durmadan
en şiddetli yok oluşlar arasında
bir ihmalkarlıktan öfkeli bir hale sıçrar
dünyanın feryatlarla çoğalan ateşten suyu
dökülür başımdan aşağı
hayat derin bir kuyuya iter beni elinin tersiyle
donuk bir yasla şahadete teslim olmuş nefeslerin
toprağa düşüşünü görüyorum
kıyısından köşesinden
her bir tarafı cennet dallarına tutunmuş hayatlar
bırakılıyor zamanın akışına
gövdemin içinde yürüyen sızının
durmadan uçurumlara doğru ilerlediğini bilemezdim
beni durmaksızın o boşluğa itenin kim olduğunu
takıldığım taş olmasaydı bilmezdim
ve düşmeseydim bilemezdim
düşürenin adını
konuşmaya başlamadan
yine başlamadan önce susmanın
ne demek olduğu
taştan yontulmuş bir heykelin içinden işitilmezdi
böyle acılı bir feryat
harfsiz
kelimesiz
mutlu hayatlar çoktan geçmişte kaldı
sessizliğe büründü dört bir yan
işte bu sessizlik kahrediyor beni
bu sessizliğin içinde kayboluyor
kim bilir daha ne acılar
nice sessiz hikayeler
hiç kimse anlatmadan
konuşmadan
duymadan
yüreğiyim
kanayan nehirler gibi
dudaklar yaralı
dudaklar parça parça
kanatırlar içimi
benim kanım bir tutam yağ
yak özgürlüğün ateşini
filistin
redfer