Arkadya Günlükleri
Öbür gün köye taşınacağız. Aslında yarın taşınacaktık, bir gün öteye attık. Yarın kızım damatla beraber el öpmeye gelecek. Mutlu günümüz bu bizim. Erol abinin dediği gibi' hoş bir yorgunluk bu'. Ev yapmak ve düğün her ikisi de mutlu telaşlardan.
Bu Erol abi hikmetli bir adam. Hani akil adam derler ya, o cinsten. Size onun bilgeliklerini anlatmak istiyorum: 4, 5 yıl önceydi; onu bu cami önünde tezgâh açmaya başladığı yıllar. Bana meyve ilaçlama makinesi satmak istedi ucuzundan. 25 lira. "Ne yapayım ben onu" dedim" bağım yok, bahçem yok. Dua et" dedim "bir bahçem olsun o zaman düşünürüz". Çok geçmedi bir arsa aldım; içinde meyve ağaçları. Ama ne ben ilaçlama aleti alma ihtiyacı hissettim, ne o bir daha bana o aletten satmak istedi.
Kombiyi alma anlaşmasını yaptım. 12 taksit. Yarın getirecekler. Amcaoğlu kamyon gönderecek. Benim tansiyonum düşüyor. Ben artık yarım adamım. Hiçbir işe katkım olamaz. Düğün günü tansiyonumun güzel olmasına şaşırdım. Aksi olsaydı fena olurdum.
Şimdi düğüne gelmeyenleri merak ediyoruz eşimle. Adamın tüm çocuklarının düğününe gitmişiz daha o ilk düğünümüzde çamura yatıyor. Allah Allah. Sen belki çocukları savdın, kimseye minnetin yok, ama cenazene de kimseyi beklemeyecek misin, o zaman benim işim çıkmayacağını kim garanti edebilir?. Bazıları arayıp mazeret beyan ediyorlar, ama mazeretleri kabahatlerinden büyük. Bir şey demiyorum ama içim buruk. Demek insanlık ölçüleri bu o kişilerin. Bir de bir mesajla kalkıp geleni görünce mahcup oluyorum. Diyecek bir şey bulamıyorum.
Sakal bıraktım; tatil sakalı. Aslında kendimi alıştırıyorum, seneye emekli olursam sakal bırakacağım. Sakalla barışabilecek miyim, bilmiyorum ona alışabilecek miyim daha doğrusu?. Çok sert oluyor. Her halde her gün sıcak su ve sabunla yumuşatmalıyım onu. Berbere düzelttirmeli, taramalıyım. Temiz tutmalıyım . Dedelik yakışacak bana her halde.
Hocam yazımı istemiş e-maille. Herhalde gönderimi alamadılar. Telefon ettim ve tekrar gönderdim. Mustafa Miyasoğlu hakkında yazı. Derginin yeni sayısı yayınlanacak ama eski sayısı hala elime geçmedi. İnternet sayfasına da koymamış. Kitabım için de bir ilerleme kaydedemiyorum. Oysa antoloji. com ’da bölümlenmiş vaziyette hazır. Aşk Kitabı, Gizli Kapı, Sevgili Sultan Sarayım, Hayat Kitabı, Ölüm Kitabı gibi. Meraklısına notlar yazmalı mıyım? Belki de. Okuyucuya şiir üzerine fikir verir, şiirin üzerinde düşünme yolunu açacağını düşünüyorum da Atilla İlhan’ın doğru bir iş yaptığını düşünüyorum ve 'aynı yoldan belki de değişik bir tarzda gitmeliyim' diyorum.
Kemal Kahraman ve Hasan Olgaç, Ali Nar beyin yanındaymışlar. Hocalarını unutmamışlar. Mustafa Miyasoğlu rahmetlinin taziyesini yapıyorlar. Hasan Olgaç romanını yayınlamış. O romanı İlim dergisi Bengisu Sanat sayfalarında yayınladık. Kitabı daha göremedim ama yayınlanması beni sevindirdi, kendi kitabımın yayınlanması kadar. Kemal Dolmabahçe müdürüymüş ona saygı göstermeliymişim." Olabilir" dedim "ama ben ondan büyüğüm".
Düşündüm keşke anlı şanlı Dolmabahçe müdürü olmasa da küçük bir kasabada memur olsa ve edebi eserler üretse. Maalesef birçok yetenek böyle kayboluyor. Benim birçok tanıdığım genç yetenek böyle bazı makamların kurbanı oldu. Hikâyeleri Yaşar Kaplan’ın Aylık Dergi’ de yayınlamaya layık bulduğu Ömer Hazer küçük bir beldenin belediye başkanlığına kurban gitti. Kendisini ziyaret edip hikâyelerini yayınlamak üzere istediğimde 'Annem yaktı onları diyerek' geminin o limandan, edebiyat limanından ayrılıp siyaset limanına gittiğini ima ediyordu. Nitekim kısa bir zaman sonra onu bir partinin ilçe başkanı olarak görmüştüm. Oysa onunla ne kadar ilgilenmiş, bu alana kanalize olması için gayret sarf etmiştim. Yıllar önce bir yurtta müdürken rastladığım bir öğrencim çok güzel hikâyelerini bir daire başkanlığına feda etmişti. Hala yazıklanırım. Keşke o da basit bir memur, ya da öğretmen olsaydı da hikâyeci kalsaydı. Hikâyelerine yeni hikâye katsaydı.
Yeni şiirlerimi yazıyorum. Ramazan-ı Şerif ayları bana kaynak oluyor. Bu Ramazan bereketinin bana yansıması." Bu Ramazan yazmayacağım" demiştim ama beni nasıl zorlayacağını beklemeye başlamıştım. Evet, sökün etti yine. 'Bu şiirlere ne ad vereceğim' diye düşünüyorum şimdi.
Saraçhane parkına hücum ediyor binlerce kişi Mısır’daki darbecilerin katliamını telin için. Mısır’daki Adviye meydanının adını veriyor spiker Saraçhane parkına. Amerika tavır alıyor galiba darbeye karşı, en azından açık desteğini kesiyor. Darbeci Sisi de şikâyet ediyor ABD den kendisine gerekli destek vermedikleri için. Helikopterden ateş açılıyor yine ölüm kusuyor darbeciler. Şimdiye kadar 2000 kişiyi aştı ölenler. Ayrıca kayıplardan bahsediyor.
Mustafa hocam için anma yapılacakmış; mesaj geldi bana Mehmet’ten, ya da ben öyle zannediyorum. Mesajlarımı kontrol ediyorum; yok. Silmiş miyim yoksa, hafızam mı beni yanıltıyor. Hayal mi görüyorum, yoksa rüyada mı gördüm; ben bunu şimdi hatırlamıyorum. Keşke bu doğru olsa. Ben de gidebilsem. Hiç olmazsa cenazesine gidemememin telafisi olurdu bu.
Nihat Hatipoğlu’nun annesi öldü. Örnek bir anne. Her yönden. Babası Sünen İbn-i Mace’nin mütercimi bir müftü. Medine’de o pek sevdiği peygamberine komşu Cennet’ül-Baki de yatıyor. Baba, kayın baba, koca hep müftü, âlim, salih kişiler. Bu yıl Ramazan-I Şerif'de Ayasofya meydanında Hatipoğlu’nu binlerce kişi iftar ve sahurlarda dinledi[ /kalin ].[ /italik ]
Ahmet Kemal
Arkadya Günlükleri 16.08.13 Cuma
Öbür gün köye taşınacağız. Aslında yarın taşınacaktık, bir gün öteye attık.
Yarın kızım damatla beraber el öpmeye gelecek. Mutlu günümüz bu bizim. Erol
abinin dediği gibi hoş bir yorgunluk bu. Ev yapmak ve düğün her ikisi de mutlu
telaşlardan.
Bu Erol abi hikmetli bir adam. Hani akil adam derler ya cinsten. Size onun
bilgeliklerini anlatmak istiyorum: 4, 5 yıl önceydi; onu bu cami önünde tezgâh
açmaya başladığı yıllar. Bana meyve ilaçlama makinesi satmak istedi ucuzundan.
25 lira. Ne yapayım ben onu dedim bağım yok bahçem yok. Dua et dedim bir bahçem
olsun o zaman düşünürüz. Çok geçmedi bir arsa aldım içinde meyve ağaçları. Ama
ne ben ilaçlama aleti alma ihtiyacı hissettim ne o bir daha bana o aletten
satmak istedi.
Kombiyi alma anlaşmasını yaptım. 12 taksit. Yarın getirecekler. Amcaoğlu kamyon
gönderecek. Benim tansiyonum düşüyor. Ben artık yarım adamım. Hiçbir işe katkım
olamaz. Düğün günü tansiyonumun güzel olmasına şaşırdım. Aksi olsaydı fena
olurdum.
Şimdi düğüne gelmeyenleri merak ediyoruz eşimle. Adamın tüm çocuklarının
düğününe gitmişiz daha o ilk düğünümüzde çamura yatıyor. Allah Allah. Sen belki
çocukları savdın, kimseye minnetin yok, ama cenazene de kimseyi beklemeyecek
misin, o zaman benim işim çıkmayacağını kim garanti edebilir. Bazıları arayıp
mazeret beyan ediyorlar, ama mazeretleri kabahatlerinden büyük. Bir şey
demiyorum ama içim buruk. Demek insanlık ölçüleri bu o kişilerin. Bir de bir
mesajla kalkıp geleni görünce mahcup oluyorum. Diyecek bir şey bulamıyorum.
Sakal bıraktım tatil sakalı. Aslında kendimi alıştırıyorum seneye emekli
olursam sakal bırakacağım. Sakalla barışabilecek miyim bilmiyorum ona
alışabilecek miyim daha doğrusu. Çok sert oluyor. Her halde her gün sıcak su ve
sabunla yumuşatmalıyım onu. Berbere düzelttirmeli, taramalıyım. Temiz
tutmalıyım onu. Dedelik yakışacak bana her halde.
Hocam yazımı istemiş e maille. Herhalde gönderimi alamadılar. Telefon ettim ve
tekrar gönderdim. Mustafa Miyasoğlu hakkında yazı. Derginin yeni sayısı
yayınlanacak ama eski sayısı hala elime geçmedi. İnternet sayfasına da
koymamış. Kitabım için de bir ilerleme kaydedemiyorum. Oysa antoloji. com ’da
bölümlenmiş vaziyette hazır. Aşk Kitabı, Gizli Kapı, Sevgili Sultan Sarayım,
Hayat Kitabı, Ölüm Kitabı gibi. Meraklısına notlar yazmalı mıyım? Belki de.
Okuyucuya şiir üzerine fikir verir, şiirin üzerinde düşünme yolunu açacağını
düşünüyorum da Atilla İlhan’ın doğru bir iş yaptığını düşünüyorum ve aynı
yoldan belki de değişik bir tarzda gitmeliyim diyorum.
Kemal Kahraman ve Hasan Olgaç, Ali Nar beyin yanındaymışlar. Hocalarını
unutmamışlar. Mustafa Miyasoğlu rahmetlinin taziyesini yapıyorlar. Hasan Olgaç
romanını yayınlamış. O romanı ilim dergisi Bengisu Sanat sayfalarında
yayınladık. Kitabı daha göremedim ama yayınlanması beni sevindirdi kendi
kitabımın yayınlanması gibi. Kemal Dolmabahçe müdürüymüş ona saygı
göstermeliymişim. Olabilir dedim ama ben ondan büyüğüm. Düşündüm keşke anlı
şanlı Dolmabahçe müdürü olmasa da küçük bir kasabada memur olsa ve edebi
eserler üretse. Maalesef birçok yetenek böyle kayboluyor. Benim birçok
tanıdığım genç yetenek böyle bazı makamların kurbanı oldu. Hikâyeleri Yaşar
Kaplan’ın Aylık Dergi’ de yayınlamaya layık bulduğu Ömer Hazer küçük bir
beldenin belediye başkanlığına kurban gitti. Kendisini ziyaret edip
hikâyelerini yayınlamak üzere istediğimde annem yaktı onları diyerek geminin o
limandan edebiyat limanından ayrılıp siyaset limanına gittiğini ima ediyordu.
Nitekim kısa bir zaman sonra onu bir partinin ilçe başkanı olarak görmüştüm.
Oysa onunla ne kadar ilgilenmiş bu alana kanalize olması için gayret sarf
etmiştim. Yıllar önce bir yurtta müdürken rastladığım bir öğrencim çok güzel
hikâyelerini bir daire başkanlığına feda etmişti. Hala yazıklanırım. Keşke o da
basit bir memur, ya da öğretmen olsaydı da hikâyeci kalsaydı. Hikâyelerine yeni
hikâye katsaydı.
Yeni şiirlerimi yazıyorum. Ramazan-ı Şerif ayları bana kaynak oluyor. Bu
Ramazan bereketinin bana yansıması. Bu Ramazan yazmayacağım demiştim ama beni
nasıl zorlayacağını beklemeye başlamıştım. Evet, sökün etti yine. Bu şiirlere
ne ad vereceğim diye düşünüyorum şimdi.
Saraçhane parkına hücum ediyor binlerce kişi Mısır’daki darbecilerin katliamını
telin için. Mısır’daki Adviye meydanının adını veriyor spiker Saraçhane
parkına. Amerika tavır alıyor galiba darbeye karşı, en azından açık desteğini
kesiyor. Darbeci Sisi de şikâyet ediyor ABD den kendisine gerekli destek
vermedikleri için. Helikopterden ateş açılıyor yine ölüm kusuyor. Şimdiye kadar
2000 kişiyi aştı ölenler. Ayrıca kayıplardan bahsediyor.
Mustafa hocam için anma yapılacakmış mesaj geldi bana Mehmet’ten, ya da ben öyle
zannediyorum. Mesajlarımı kontrol ediyorum yok. Silmiş miyim yoksa hafızam mı
beni yanıltıyor. Hayal mi görüyorum yoksa rüyada mı gördüm ben bunu şimdi
hatırlamıyorum. Keşke bu doğru olsa. Ben de gidebilsem. Hiç olmazsa cenazesine
gidemememin telafisi olurdu bu.
Nihat Hatipoğlu’nun annesi öldü. Örnek bir anne. Her yönden. Babası Sünen İbn-i
Mace’nin mütercimi bir müftü. Medine’de o pek sevdiği peygamberine komşu
Cennet’ül-Baki de yatıyor. Baba, kayın baba, koca hep müftü, âlim, salih
kişiler. Bu yıl ramazanda Ayasofya meydanında Hatipoğlu’nu binlerce kişi iftar
ve sahurlarda dinledi.
Ahmet Kemal