Hicran yurdundayız biz, vuslatımız nihandır
Dün
gitti, yarın yoktur; ân bu ân, vakit şimdi
Seferî
yolcularız; biz hancı, dünya handır
Dün
gitti, yarın yoktur; ân bu ân, vakit şimdi
Kavuşmak
mı kim bilir, dünya giryan bizlere
Acıyı
nûş eyledik, gurbet hicran bizlere
İsmail
misaliyiz, canlar kurban bizlere
Dün
gitti, yarın yoktur; ân bu ân, vakit şimdi
Dik
yokuşları aştık, düz yolda şaşıverdik
Bedenimiz
dar geldi; sığmadık, taşıverdik
Yorulsak
da bir ömür; durmadık, koşuverdik
Dün
gitti, yarın yoktur; ân bu ân, vakit şimdi
Yüreğin
gönderinden sökülünce nişanlar...
Anadan
üryan kaldık, tükendi şeref, şanlar...
Her
neye nazar etsek perişan, perişanlar...
Dün
gitti, yarın yoktur; ân bu ân, vakit şimdi
Hangi
bağban görmüştür bahçede solmayanı
Ahmaktır
var sayanlar elinde olmayanı
Ömür
geçmeye meyyal, görmedim dolmayanı
Dün
gitti, yarın yoktur; ân bu ân, vakit şimdi
Ey
ömür dağlar aştın, su gibi akıverdin!
Dünü
çabuk unuttun, yarına bakıverdin
Bir
hayattan geriye hiçlik bırakıverdin
Dün
gitti, yarın yoktur; ân bu ân, vakit şimdi
Yaşananlar
bir oyun, sanki kumar gibiydi
Kaderin
indirdiği sert bir şamar gibiydi
Gözlerim
gözlerinden fayda umar gibiydi
Dün
gitti, yarın yoktur; ân bu ân, vakit şimdi
Gittiğin
günden beri hüzün kaldı aynada
Sırlara
kadem bastın, yüzün kaldı aynada
Ayağın
çekilse de izin kaldı aynada
Dün
gitti, yarın yoktur; ân bu ân, vakit şimdi
Ne
varsa unutuldu, yaşamak bir anlıktır
Ömrün
yokuşlarında gündüzler karanlıktır
Servilerin
gölgesi, sükûttur, viranlıktır
Dün
gitti, yarın yoktur; ân bu ân, vakit şimdi
M. NİHAT MALKOÇ