BİRİNCİ BÖLÜM
Bizim oralar incir iklimin de değil desek de Camilla Hodja'nın
incirlerini görünce bu savunmak kolay değil. Niye bahçemiz de incirimiz yok diye sorduğunda, buralarda incir olmuyor, soğuk yakıyor gibi cevaplara alabilirsin. Ya da incir gibi bir meyveye haksızlık etmişler "ocağına incir ağacı dikmek" gibi inciri sevimsiz hale getiren deyimlerimiz var.
Camilla altmışlı yaşlarda beyaz yüzlü, tombul bir kadın. Her zaman iyi giyimli bakınca etki yaratan bir yapısı var.
Bir de erkek kardeşi var, Tauzu Hafiz ona yakın yaşlarda ama görseniz kardeşi demezsiniz; kara kuru seyrek sakallı bir adam; ama yumuşak sesle konuşan insanı hipnotize eden bir yönü de var
Bunlar abla kardeş köyün ve zaman zaman civar köylerin cenaze hizmetlerini yürütmektedirler. Bu isten çok iyi para kazandıklarından dolayı, birisi hayatını kaybettiği zaman yüzlerinde sevinci gizleyemez olmuşlar.
Bu zaafları artık köylüler tarafından iyi bilindiği için, iki köylü
onların evin yanından geçerken yüksek sesle sohbet ederler
" Falan köyde filan ölmüş, duydun mu?" derler. Bunu duyan Tauzu Hafiz hemen ahıra koşar, atını eğerler bir solukta Falan köye varır. Köyün girişinde rastladığı ilk kişiye sorar " Filan ölmüş,
evi nerededir" diye. Adam "Yok öyle bir şey, daha sabah gördüm onu" der.
Ama, Tauza Hafiz atıyla doğru caminin yanına gider, caminin kenarında yaşlılar sonbahar güneşine karşı oturmuşlardır; hiç hareketlilik yoktur, Bu duruma canı sıkılır,. Selam verir, ihtiyarlardan durumu yeniden öğrenir ama buraya kadar boşa gelmek onun canı sıkar ve şuursuzlaşır,
Yeniden sorar "Köyünüzde ağır hasta var mı?" İhtiyarlar "Var" derler. "Ne zaman ölür?" diye tekrar sorar. Üzüntülü, eli boş köyüne döner.
İKİNCİ BÖLÜM
Köyümüz orman dibinde; o nedenle eski evlerimiz hepsi ahşaptan. tavanlar çam tahtasından yapılmış; çam tahtaları genellikle budaklı olur, budaklar bazen kendiliğinden düşer. Bu durumda tavan arasına çıkan bir kişi, bu budak deliğinden evin içini rahat görebilir.
Tavan araları. sansarlar için sıcak ve konforludur. Bu hayvanlar geceleri evlerin tavan aralarına gelirler ve oralarda elma kurusu gıdaları yemeye çalışır, tıkırtıdan anlarsanız sansar tavana gelmiştir.
Mevlitler geceleri evlerde okunurdu. Tabi ki okuyucumuz, Camilla Hodja, Çok güzel sesi ile kaideli okuyor, okurken bütün kadınların gözleri kapalı, ağlayanlar hariç.
Camilla, tam mevlitin ortasında iken tavandan bir tıkırtı duyar
Cesur aşkı önceden tavan arasına gelmiş, budak deliğinden aşkı Camillayı gözetlemektedir; cesur aşık tıkırtının dozunu artırınca Camilla anlaşılmasından endişelenerek önlem olmak ister " Kaideyle mevlit okurken araya " Tilki misin, sansar mısın, ey cemali yüce, git bu gece gel yarın gece " diye araya sıkıştır ve tavanın tıkırtısı kesilir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Camilla ve Tauzu kardeşler hep bunlarla meşgul olmamışlar, büyük avlulu bir ev yapmışlar, etrafını taş duvar örmüşler, yetmedi üstüne tekrar çit yapmışlar. Bu önlemlere rağmen avlularındaki o güzel beyaz incirlerin bir kısım dalları çitin üstünden yola doğru uzanıyordu.
Okul akşam üzeri paydos olunca, Camilla'nın evinin önünden geçiyoruz; incirlerin bir kaç tanesi çok güzel olmuş, çatlayan uçlarından balları sızmış ama alması çok zor;
Hem Camilla'ya yakalanma korkusu hem de yüksek duvar ve çitler işi iyice zorlaştırmıştı. Arkadaşım Abraham duvarın üstüne çıktı, boyu uzun olduğu için iki tane çok güzel inciri kopardı indi.
Ben de yakın olan bir inciri aldım hemen ağzıma attım; bal gibiydi.
Eve doğru yollandık, Camilla'ya yakalanmamıştık. Giderken arkadaşım kendisi için kopardığı iki güzel inciri bana verdi, ben buna bir anlam veremedim. Neyse dedim aldım, ağzıma attım.
Ve o anda bizim camimin hocası Ahmad Hodjo tam karşımız da, incir ağzımda öylece kaldı. Aylardan ramazındı; o yıllarda bizim köyde böyle durum içinden çıkılmaz durumdu. O an anladım kurnazlığı, incirin bana veriliş sebebini. Arkadaşım kendini kurtarmıştı. Günah benim üzerime kalacaktı. O oruç tutuyor gözükecek bense tutmuyor
Öylece geçtik Hojdanın yanından, geçtikten sonra arkadaşım inci geri istedi; ama vermedim.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Arkadaşımın babası hafizdi, onların evinde dini bilgiler daha çok duyuluyordu. Oradan duymuş olmalı " Yasak meyveyi yiyen Adem Babamızın cennetten kovulması gibi, Ahmad Hodja , seni hoca mektebinden atacak" dedi.
Biz, o zamanlar hem okula gidiyoruz; hem de ağız derslerini öğrenmek için Hodja Mektebine gidiyorduk, Hocamız Ahmad Hodja.
Beni bir korku sardı, ben zor sure olan " gulya" daydım, Ezberlemesi zordu, akşam eve gittiğimde gece boyunca sureyi öğrenmeye zaman ayırdım.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Ertesi sabah ürke korka hoca mektebine gittim, Ahmad Hodjanın karşındaydım.
Ahmad Hoca tertemiz beyaz sakalı, kocaman elleri olan dev gibi adamdı. Okumak için 10-15 çoçuk gelmiş Hodjayı bekliyorlardı, Abraham da aralarındaydı, bana bir bakış attı, sen yandın gibilerden.
Ahmet Hodjo geldi, hepimiz ayağa kalktık. Odanın köşesinde özel bir yeri vardı, oraya gitti, bağdaş kurup oturdu.
Bir kaç çoçuk okuduktan sonra, sıra bana geldi. Bacaklarım titreyerek gittim, gerçekten sert bir adamdı. Önünde iki dizimin üstünde oturdum. " Sen neye geçtin" dedi. " Ben gulyadayım" dedim. "Oku bakalım" dedi. Yanlışsız okudum
"Aferin dersini çalışmışsın bir üst sureye geçtin, ama baban dikmemiş, sen bahçesinize incir ağacı dik " dedi. Benim için çok güzel unutulmaz bir andı.
Kalkıp döndüğümde Abraham'la göz göze geldik, çok şaşırmıştı.
Sıra Abraham'day dı. Onun okuyacağı sure Eraeytelleziydi.
Bir özgüven yürüyüşü ile gitti. Oturdu, Hodja "Oku bakalım sureni" dedi
Okurken yarısında şaşırdı, " Yeniden başla " dedi . Yine yanlış okudu.
Ahmad Hodja kocaman ellerinin parmaklarını yumruk yaptı, sonra orta parmağım kıvrık şekilde dışarı çıkararak eklem yerini sivri hale getirdi.
"Yaşlaş" dedi Abrahama
Dişarı çıkan parmağınım sivri eklem yer ile alnına 3 defa vurdu,
ve vuruşta şunları söyledi:
Bir DÜRÜTS OL, iki DERSİNİ İYİ ÖĞREN, üç KURNAZLIK ÖĞRENME
Sonra anladık Ahmad Hodja bütün olanları görmüş, niyetleri anlamıştı.