Yıllar sonra ziyaret için köyümdeyim.
Akranlarım yaşlanmış, o zaman düşündüm belki ben de
yaşlanmışımdır.
Köye gidince akraba ziyaretleri olmazsa olmazımız.
Yürüyerek Ablamlarla misafirliğe gidiyoruz.
Vakit akşam ezanı sonrası, hafif karanlık bir hava.
Karşıdan sıkı bir muhabbet eden iki ihtiyar geliyordu.
Birisini tanıdım, diğerini biraz benzettim karanlıktan dolayı tam seçemedim.
Daha doğrusu benzettiğim kişi olamaz dedim.
Meğer o adammış; çok şaşırdım.
Neden şaşırdım : Gelin 40 yıl öncesine gidelim.
Bu iki yaşlının; çocukları, akrabaları, arabaları, avaneleri
etraflarında, varlıklar yerinde ama yetmiyor bunlar.
Köyün muhtarlığı da lazım.
On yıllar muhtarlık kavgası ve ayrışması, kırgınlıklar dargınlıklar, selam vermemelerle geçti.
Kendileri dışında, etrafındaki insanları da bu işin tarafı ve kin tutanı yaptılar.
Aynı camide namaz kılmadılar; birisi köyün yukarısındaki camide, diğeri aşağıdaki cami de kıldı namazı.
Yıllar geçti çocuklar büyüdü; bazıları şehre göç etti; bazıları
miras yüzünden babalarına küstü.
Statüler kayboldu, aveneler ortalıkta yok.
Küçük küçük yalnızlıklar başladı.
Devamında büyük yalnızlık, eşlerin hayattan ayrılması.
Bir kaç evlenme girişimi olduysa da yaşlar yetmiş, zor yaş ve
büyük yalnızlığı yaşamaya devam.
Şimdi iki ihtiyar yapa yalnızlar.
Öğrendim artık namaza aynı camiye gidiyorlarmış.
Cemiden çıkınca herkes kendi evine gitmiyor; her akşam
birbirlerine misafir olup yine yatsı namazlarına berber
gidiyorlarmış.
Çok güzel bir dostluk olmuş aralarında.
Şimdiler de bu durumu yaşayanlar var: güç mücadelesi, bu
devran hep gidecek düşüncesi, kinler, nefretler ayrışmalar.
Bizim ihtiyarların geçmişini ben anlattım; bugünlerine de siz bakın ders alın.