NECİP FAZIL KISAKÜREK
·
BU ismi nereden öğrendim bilmiyorum. Lise yıllarıydı; elime ne geçse
okuyordum. Tam bir kitap kurduydum. Ben buna okumada oburluk diyorum. Hiçbir
şey ayırt etmiyordum. Gazete, kitap, dergi. Ne bulsam adeta hatmediyordum.
Yeni bir yazar öğrenince yeni bir dünya keşfetmiş oluyordu. O yazarın bütün
eserlerini okumadan rahat edemiyordum. Bu yüzden bütün eserleri serilerini
oldum olası çok severim. Hemen hepsini satın alıp okuma sırasına sokuyordum.
Şimdi tam hatırlayamıyorum. Hatırladığım lise 1. yarıyıl tatilinde İdeolocya
Örgüsü ’nü her gün bölüm bölüm okuduğumdu. Sonra Çile ’yi bulmuştum. Bin bir
gece saraylarına girmiş gibiydim. Birini bitirdikçe öbürüne başlıyordum. Okuma
aşkım depreşiyor, susuzluğum bir nebze teskin oluyordu.
Onu bir konferans öncesi gördüm. Üniversite yıllarıydı. Erzurum Atatürk
Üniversitesindeydim Üstat üniversiteye konferans için gelmişti. Konferans
öncesi hava alanına karşılamaya gitmiştik. Naim Hoca da oradaydı ve benim
yanımdaydı. Gençler gibi heyecanlıydı. Üstadı sloganlarla karşılıyorduk. O
bizden daha fazla yüksek sesle sloganlara katılıyordu.
Akşam Üstadın kaldığı otelin yakınlarındaki camii yolunda onu beklemeye
başlamıştık. Geldi ağır adımlarla otelinden çıkarak. Biz pür dikkat onu
izliyorduk. Elini öptük sağıyla önünde eğilerek. Beraber camiye girdik. Namazda
onu izliyordum. Kendinden geçmiş gibi namaz kılıyordu. Tam bir huşu hali. Onun
bu hali beni derinden etkilemişti. Aleyhinde konuşulanlar demek ki safsata ve
iftiradan ibaretti. O sözü özü bir tam inanmış bir mümindi.
Namaz bitti ve biz Üstadı Otele uğurladık. Konferansta görüşmek üzere ayrıldık.
Oradan Cumhuriyet caddesindeki Dadaş Sinemasına hareket ettik. 2,5 saatlik
konferansı tıklım tıklım dolu salonda pür dikkat, coşku içinde izledik. O
zamanlar bizim konferansçıyı konferanstan sonra otelinde ziyaret edip onunla
özel sohbet etme adetimiz vardı. Mustafa Müftüoğlu’yla böyle bir sohbet
toplantısı yaptık. Çok güzel geçmişti. Konferanstan daha faydalı olmuştu.
Konferansçı bizimle özel, önemli, tarihi sırlarını paylaşmıştı. Ama üstattan
çekinip konferanstan sonra onu ziyarete ve yapması muhtemel sohbete
gidememiştim. Ertesi gün bir kısım arkadaşların böyle bir sohbet
gerçekleştirdiklerini duyunca çok hayıflanmıştım.
Üstadın konferansını haber yaparak fahri muhabiri olduğum dergi ve gazeteye
göndermiştim. Memleket dönüşü İstanbul’a giderek Üstadın yeniden çıkarmaya
başladığı Büyük Doğu idare yerine giderek onu ziyaret etmek istemiştim. Bir
arkadaşımla vardık. Üstat o cüsseyle mütenasip olmayan küçük bir masada
oturuyordu. Ziyaret ettik. Üstadım dedim ben sizi adım adım takip ediyorum. Ne
anlama geleceğini düşünmeden ağzımdan bu cümle çıkmıştı. Özür diledi. Genç
üniversiteli kızlardan oluşan bir grup misafiri vardı. Oturacak yer kalmamıştı.
Meşgulüm dedi. Teşekkür etti. Gençler dedi ben bundan sonra sizin için
yaşıyorum. Bu söz hiç aklımdan çıkmadı.
Yıllar sonra ikinci üniversiteyi okuduğum İstanbul’da oğlu Osman’la
tanışmıştım. Ona Üstadı ziyaret etme isteğimi söyledim. Olur dedi çok sevinir.
Siyaset dolayısıyla kendi çevresi tarafından yalnızlaştırılmıştı. Randevu alma
safhasında sorun yaşandı. Hastaydı. Olmadı. Acı haberi öğrendik. O akşam evine
doğru yola çıktım. Vapurda Üstadın bağlısı bir arkadaşla karşılaştım. Beraberce
Erenköy’e gittik. Üstadın evini aradık. Bir köşkün bahçesinde küçük bir
müştemilatta yaşıyordu. Kızı karşıladı bizi. Buyurun dedi abim evde. O sıra
Ömer Kısakürek camiden çıkmış geliyordu. Onun da davetiyle eve girdik. Üstadın
çalışma katına çıktık. Mehmet Kısakürek oradaydı. Ağlıyordu. İkram edilen
çayları içtik. Mehmet beyin anlattıklarını dinledik. Babamın şekeri vardı
diyordu. Doktoru zamanında gelmedi. Oysa haber vermiştik. Zamanında müdahale
edilse kurtulabilirdi diyordu.
Ertesi gün sınavım vardı. Sınav bitişi alelacele koşarak cenazeyi götüren
topluluğa ulaştım. Slogan atılıyordu. Cenaze törenine yakışmıyordu. Olağanüstü
hal vardı. Polis ikaz etti, aldıran olmadı. Müdahale etti. Coplarla saldırdı
kafile Demir Kapı ’ya gelince. Kalabalık dağıtıldı. Ben son kez tabutu
üstlenmiş, ayrılmıştım. Çevirme içinde kaldım. Çevirmeyi yarmak için gelen
belediye otobüsüne atladım. Ama olmadı. Polis otobüse binerek benim gibi
kurnazları copla indirmeye başladı. Bana cop isabet etmedi. İndim. Orada kurulu
Pazar yerine saparak izimi kaybettirdim. Birçok kişi tutuklandı.
Tabutu Eyüp mezarlığına 10 kişiye yakın bir topluluk götürmüştü. İçlerinde bir
kaçı sivil polisti duyumlara göre Üstadın kerameti gerçekleşmişti. Onun şu ünlü
beyti yankılanıyordu o sıra beynimde: ’Son gün olmasın dostum çelengim top
arabam/ alıp beni götürsün tam inanmış dört adam’ evet tam inanmış dört adam
Üstadın tabutunu götürmüş mezarlıkta bekleyenlerle birlikte toprağa
vermişlerdi. Ama içlerinde ben yoktum. Bu beni üzmüştü. Allah rahmet etsin.
Ahmet Kemal
Kayıt Tarihi : 13.7.2014 21:07:00