MASALIN YALNIZLARI-rhn
Kimse, nereden geldiklerini, ne zaman geldiklerin bilmiyordu.
Anne oğul, küçük arazilerini ekip biçip, yaşamlarını sürdürüyorlardı.
Onlara "Yalnızlar" deniyordu; gerçek adları bu değildi; onlar da benimsemişti, " Yalnızlar Lakabını"
Boşa değildi böyle denmesi, geçekten de kimseleri de yoktu
Ama onlara yakın, kimseleri, varlıkları, ihtişamları çok onlar da vardı.
Büyük bir çiftliği komşuydular. Komşu komşunu külüne muhtaç derler ama, bu atasözü burada geçerli değildi.
Bunların, küçük komşularına ihtiyaçları yoktu, hatta farkında bile değildiler.
Neyse uzatmayalım.
Bu çiftliğin geniş arazileri ovadan başlayıp, dağın yamacına kadar uzanıyor ve dağın yamacında, arkasını çam ormanlarına yaslamış çok güzel bir evle daha doğrusu malikane ile son buluyordu.
Bu güzel evin, çok güzel bir kızı vardı; Kuzey yıldızı. Ona kısaca yıldız diyorlardı.
Annesi Yıldızı dünya getirirken, hayatını kaybetmiş ve isyanla gökyüzüne ( Tanrıya) bakan baba yıldızları görmüş, hayran kalmıştır
O güne kadar, gökyüzüne bakmamış olan baba, gecenin yıldızların ne kadar güzel olduğunu fark eder ve bir rahatlık hisseder, isyanı geçer.
Bu arada bir yıldıza gözü takılır: O kuzey yıldızıdır.
Karısının ölümü ile hayatın içinde kaybolan babanın, bir yol göstericiye ihtiyacı vardır; o nedenle de kızının adını "Kutup Yıldızı" koyar
Baba kızın güzel bir hayatları olur, babanın hayatında artık kimse yoktur. Sadece kızı Yıldızı vardır.
Kızı için de öyle, dünyada sadece babası vardır.
Bir gün at binerken Yıldız, güneş altında tarlasında çalışan bir delikanlı görür, uzaktan bile olsa ondan etkilenir. Ve ona gereğinden uzun bakar.
Bu delikanlı, Yalnızdır.
Yalnız, Yıldızı uzaktan uzağa sevmektedir, ama onunla bir hayatın gerçeğini bırak hayalini bile düşünemez. Ama o gün Yıldızın uzun uzun bakması, vücudunun her zerresinde hissedilir,
Ondan sonra, her gece yıldızların altında gizli gizli buluşurlar ve her buluştuklarında aşklarının büyüklüğünü yarıştırırlar, ellerini yana açarak bu kadar diyerek aşklarının büyüklüğünü tarif etmeye çalışırlar , ve bu büyüklük de yetmedi, giderek büyüyen aşklarını dağlarla karşılaştırmaya başladılar.
Yıldız, geceleri dikkat çekmeden evden çıkabilmek için, bir erkek kıyafeti ayarlamış onu giyip ağaçların arasından gizlice ormanın yanındaki küçük derenin kenarına, Yalnız'la buluşmaya gidiyordu.
Bunun ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu biliyor; ama aşkına söz geçiremiyordu. Haberi olsa, babası ikisini de öldürürdü.
Kızının geceleri sık sık evden ayrıldığını fark eden baba, kızının geleceğini bu aşkta görmediği için, kendince Yıldızı korumak için yanlış bir yol seçer.
Yalnızın, geceleyin ortadan kaldırılması için, adamlarına emir verir
Babasının adamları, uzakta ağaçların arkasına gizlenmişler Yalnızın gelmesini bekliyorlardı.
O gece, Yıldız buluşma yerine erken gelmiş, dere kenarındaki söğütün altında beklemektedir.
Ve o an geldi, ormanın içinden silahlar patlamaya başladı,.
Kaşlarını arasından vurulan Yıldız, hafif eğimli olan yerde yavaşça çimenlere uzandı; ayağının birini hafif yukarı doğru çekti.
Sağ elini kalbinin üstüne koydu, sol eli yana açtı ve elinde bir papatya tutuyordu.
Papatyanın, bir kaç taş yaprağı koparılmıştı. Belli ki seviyor sevmiyor falına bakıyordu.
Bir süre yıldızlara bakarak "AŞKIM SENİ DAĞLAR KADAR SEVİYORUM " diye sayıkladıktan sonra, bu dünyada kavuşamadan hayata gözlerini kapadı.
Silah sesiyle yüreğine bir sızı düşen, Yalnız, koşarak geldi ve
sevdiğini öyle görünce bütün dünyası karardı, aşkını kucağına aldı gökyüzüne bakıp tanrıya yalvardı.
"Ben artık onsuz yaşayamam, dağlar kadar olan aşkımı onsuz
taşıyamam"
" Tanrım, bu dünyada ya ikimiz de yeniden var et ya da bizi dağ et" diye yalvardı.
Ve bir anda iki dağ olurlar- "Yıldız Dağı, Yalnız Dağı".
Kenarında buluştukları dere, ikisinin arasında akarsu oldu.
Bu iki dağda serin suların pınarları, şırıl şırıl akmaya başladılar ve doğruca buluştukları dereye karıştılar.
Herkes, bu pınarların aşıkların gözlerinin pınarları olduğuna inanıyor ve yine derede buluştuklarını düşünüyordu
Dağ dağa kavuşamaz deseler de onlar kavuşmanın yolunu bulmuşlardı.
Artık derenin de bir adı " Kavuşma Deresi" .
Bu efsane her yere yayılmış ve kavuşma hasreti çeken aşıklar, buraya gelip, derenin serin sularında çakıl taşlarının ayakların acıtmalarına aldırmadan yalın ayak yürüyorlar, soğuk sularından avuç avuç içiyorlar ve kavuşma dileği tutuyorlardı.
Kavuşma dileğiyle yanıp, tutuşan, sonsuz pişmanlık acısı çeken birisi daha vardı:
BABA...
O geceden sonra Baba hiç dışarı çıkmadı, hiç kimseyle konuşmadı, geceleri evinin balkonumdan Yıldız Dağı'nın üstünde kümelenmiş parlak yıldızları seyretti ve kendine "Güzel kızım saçlarına yıldız takmak varken...." dedi
Boğulan ses devamını getiremedi.
"Yalnız", artık yalnız değildi, gerçek adı söyleniyordu.
Bu sefer gökten ele iki yıldız düştü : YILDIZ VE UMUT
,