BATININ GÖRÜNMEYEN YÜZÜ
Batılaşma 150 yılı aştı. Batıyı tanıma safhasını henüz idrak edemedik. Üstelik yanlış tanıdık ve aldandık. Batıyı doğru tanıma adına hiçbir şey yapamadık. Çünkü batı kendisini tam anlamıyla ve doğru tanımamızı istemiyor, buna hiçbir şekilde imkân vermediği gibi, elinden gelen tüm yolları kullanarak buna mani oluyor.
Bin bir maske takıyor batı bu baloda. Bize hiçbir zaman gerçek yüzünü göstermiyor. Bin bir surat O. Bir suratla tanınınca öbür suratını takınıyor. Aslında batının suratı da yok, maskeleri var. Bin bir maske batı. Yalanın, hilenin, aldatmanın vatanı batı.
Ortaçağda tam bir Frankeştayn yurdu olan batı şimdi bu entrikacı yanını doğuya en çok da İslam dünyasına karşı kullanıyor.
Rönesans’ını İslam âlemine yaptığı Haçlı savaşları sonrası talan ettiği kütüphanelerden kaçırdığı kitaplarla yaptı batı. Bu artık belli.
İslam âlemi hiçbir zaman batıyı aldatmadı, ona asla en ufak bir yalan söylemedi. Batı Kalkınma sırrını İslam biliminden aldığı halde hep inkâr etti, yalan söyledi, aldattı, kandırdı.
Batı İslam’dan aldığı bu bilim meyvesini onunla paylaşmadı. Batıyı hep kâfir diye hakir gören Osmanlı uzun yıllar bir elçi bile göndermedi. Yalnızca savaş söz konusu olduğunda savaş öncesi ve savaşsız sulh için elçiler gönderirdi. İlk defa 28. Mehmet Çelebi Fransa’ya elçi olarak gitti. Paris Sefaretnamesini yazdı. Bu kitapta anlattıklarına bakılırsa Mehmet Çelebi de aldatılan kurbanlardan Sadece Çelebi değil tüm Osmanlı’ydı Çelebi’nin şahsında aldatılan. Osmanlı’dan ziyade zavallı Osmanlı aydını, ve idarecisi. Ümera ve Ulema yani. Ulema yanı aydın, Cemil Meriç’in tabiriyle intelijansiya zaten aldanmaya hazırdı,
Balolarda ve eğlence yerlerinde gezdirilen Çelebi saf bir Osmanlı aydını gibi hem aldanmış, hem de koskoca bir Osmanlı toplumu ve doğu, İslam âleminin aldanmasına neden olmuştur.
Onun içindir ki ilk ıslahat hareketleri hep giyim kuşam ve eğlence ve yaşam tarzına yönelik olmuş, onlar gibi giyinir, onlar gibi yer, içer, gezinir, eğlenirsek kalkınacağımızı sanmış, batının geçirdiği bilimsel kalkınma, Rönesans ve özellikle sanayi devrimi gözden kaçırılmıştır.
Gerek Meşrutiyet, gerek Cumhuriyet yılları hep bu kabuk değişimleriyle oyalanmış, aldatılmışız. Savaşlar ve ırkçılık hareketleriyle bölünen giderek parçalan koca imparatorluk. Ekonomik olarak iflasın eşiğine gelen Türk insanının yüzyılları boş bir hayal peşinde harcanmıştır.
Gerek kılık, kıyafet devrimi, gerek harf devrimi gerekse diğer devrimler hep bu aldanışları biraz daha artmasına neden olmuş, bilim ve ekonomi alanında yapılması gerekenlerin geciktirilmesine, hatta engellemesine neden olmuştur.
Batının bu aldatması o kadar ileri gitmiş ki doğu İslam halklarına bir deli gömleği giydirilmiş, dahası bu halklar batının refahı ve batılı efendilerin daha ileri bir hayat sürmesi için bir yandan ağır işlerde çalıştırılan köleler haline getirilmiş, diğer yandan doğu ülkeleri batının yeraltı kaynakları sömürülmüştür. Ayrıca batı tarafında pompalanan aşağılık kompleksine mahkum edilmişlerdir. Bu da yetmemiş içlerinden batı uşak ve ajanlar yetiştirilmiş, bu gidişi en ufak bir kuşkuyla karşılayabilecek uyanışlar bastırılmış, hatta en ağır bir şekilde cezalandırılmıştır.
Darbeler, göstermelik seçimler, tek adam yönetimleri, toplum hafızasına kazınmış peşin hükümler ve tabular, gizli örgütler, fesat yuvaları, örgütler bu korkunç sistemin sürdürülmesi için tezgâhlanmıştır.
Moda, kumar, futbol ve medya hep bu sömürü düzenin elemanlarından ibarettir. Dünya düzeni Birleşmiş Milletler, Unesco, Kızılhaç ve tüm örgütler bu firavun zulmünün sürdürülmesine ayarlanmıştır.
Daha sayabileceğimiz binlerce sistem var. Hepsi bu düzeneğin bir parçası. Ancak hiçbir zulm gibi bu zulm de ilelebet sürmeyecek, süremeyecektir.
Yazılar Batının Görünmeyen Yüzü
BATININ GÖRÜNMEYEN YÜZÜ
Batılaşma 150 yılı aştı. Batıyı tanıma safhasını henüz idrak edemedik. Üstelik
yanlış tanıdık ve aldandık. Batıyı doğru tanıma adına hiçbir şey yapamadık.
Çünkü batı kendisini tam anlamıyla ve doğru tanımamızı istemiyor, buna hiçbir
şekilde imkân vermediği gibi, elinden gelen tüm yolları kullanarak buna mani
oluyor.
Bin bir maske takıyor batı bu baloda. Bize hiçbir zaman gerçek yüzünü
göstermiyor. Bin bir surat O. Bir suratla tanınınca öbür suratını takınıyor.
Aslında batının suratı da yok, maskeleri var. Bin bir maske batı. Yalanın,
hilenin, aldatmanın vatanı batı. Ortaçağda tam bir Frankeştayn yurdu olan batı
şimdi bu entrikacı yanını doğuya en çok da İslam dünyasına karşı kullanıyor.
Rönesans’ını İslam âlemine yaptığı Haçlı savaşları sonrası talan ettiği
kütüphanelerden kaçırdığı kitaplarla yaptı batı. Bu artık belli. İslam âlemi
hiçbir zaman batıyı aldatmadı, ona asla en ufak bir yalan söylemedi. Batı
Kalkınma sırrını İslam biliminden aldığı halde hep inkâr etti, yalan söyledi,
aldattı, kandırdı.
Batı İslam’dan aldığı bu bilim meyvesini onunla paylaşmadı. Batıyı hep kâfir
diye hakir gören Osmanlı uzun yıllar bir elçi bile göndermedi. Yalnızca savaş
söz konusu olduğunda savaş öncesi ve savaşsız sulh için elçiler gönderirdi. İlk
defa 28. Mehmet Çelebi Fransa’ya elçi olarak gitti. Paris Sefaretnamesini
yazdı. Bu kitapta anlattıklarına bakılırsa Mehmet Çelebi de aldatılan
kurbanlardan Sadece Çelebi değil tüm Osmanlı’ydı Çelebi’nin şahsında aldatılan.
Osmanlı’dan ziyade zavallı Osmanlı aydını, ve idarecisi. Ümera ve Ulema yani.
Ulema yanı aydın, cemil Meriç’in tabiriyle intelijansiya zaten aldanmaya
hazırdı.
Balolarda ve eğlence yerlerinde gezdirilen Çelebi saf bir Osmanlı aydını gibi
hem aldanmış, hem de koskoca bir Osmanlı toplumu ve doğu, İslam âleminin
aldanmasına neden olmuştur. Onun içindir ki ilk ıslahat hareketleri hep giyim
kuşam ve eğlence ve yaşam tarzına yönelik olmuş, onlar gibi giyinir, onlar gibi
yer, içer, gezinir, eğlenirsek kalkınacağımızı sanmış, batının geçirdiği
bilimsel kalkınma, Rönesans ve özellikle sanayi devrimi gözden kaçırılmıştır.
Gerek Meşrutiyet, gerek Cumhuriyet yılları hep bu kabuk değişimleriyle
oyalanmış, aldatılmışız. Savaşlar ve ırkçılık hareketleriyle bölünen giderek
parçalan koca imparatorluk. Ekonomik olarak iflasın eşiğine gelen Türk
insanının yüzyılları boş bir hayal peşinde harcanmıştır.
Gerek kılık, kıyafet devrimi, gerek harf devrimi gerekse diğer devrimler hep bu
aldanışları biraz daha artmasına neden olmuş, bilim ve ekonomi alanında
yapılması gerekenlerin geciktirilmesine, hatta engellemesine neden olmuştur.
Batının bu aldatması o kadar ileri gitmiş ki doğu İslam halklarına bir deli
gömleği giydirilmiş, dahası bu halklar batının refahı ve batılı efendilerin
daha ileri bir hayat sürmesi için bir yandan ağır işlerde çalıştırılan köleler
haline getirilmiş, diğer yandan doğu ülkeleri batının yeraltı kaynakları
sömürülmüştür. Ayrıca batı tarafında pompalanan aşağılık kompleksine mahkum
edilmişlerdir. Bu da yetmemiş içlerinden batı uşak ve ajanlar yetiştirilmiş, bu
gidişi en ufak bir kuşkuyla karşılayabilecek uyanışlar bastırılmış, hatta en
ağır bir şekilde cezalandırılmıştır.
Darbeler, göstermelik seçimler, tek adam yönetimleri, toplum hafızasına
kazınmış peşin hükümler ve tabular, gizli örgütler, fesat yuvaları, örgütler bu
korkunç sistemin sürdürülmesi için tezgâhlanmıştır.
Moda, kumar, futbol ve medya hep bu sömürü düzenin elemanlarından ibarettir.
Dünya düzeni Birleşmiş Milletler, Unesco, Kızılhaç ve tüm örgütler bu firavun
zulmünün sürdürülmesine ayarlanmıştır.
Daha sayabileceğimiz binlerce sistem var. Hepsi bu düzeneğin bir parçası. Ancak
hiçbir zulm gibi bu zulm de ilelebet sürmeyecek, süremeyecektir.
Ahmet Kemal