Değerlerin Aşınması
YAŞLILAR VE GENÇLER
İşte hep yıllardır söylenegelen bu kuşak farkı bir türlü sorun olmaktan çıkarılamıyor. Evet, kuşakların birbirini anlamaması bir yana gün geçtikçe bazı değerlerin yitirilmesi işin en vahim yanı. Bu değerlerin en başta geleni ise yaşlılara saygı ve onlara verilen değerle ilgili olanıdır.
Soruyorum yeni tanıştığımız polis memuru gence. Babanız nasıl? Babam sizlere ömür. Anneniz ne yapıyor? Annem eski evimizde oturuyor. Biz de ona yakın oturuyoruz. Benim aklıma da Annem düşüyor. Zavallı Babam öleli bir yetim gibi kaldı. Kendine bir yer bulamadı. O köşe senin bu ev benim bir yerde tutunamadı.
Başlangıçta yalnız kalamadı. Sonra da her oğlan onu başından atmak için ne oyunlar yaptı. En son yalnız kalmaya karar verdi. Sadece gündüzleri olsun yanında bir oğlunu istedi ama onu da bulamadı. Bir ara yeğenle kaldı depreme kadar deprem gecesi yeğen onu bırakıp babasının evine gitmişti. Depreme yalnız yakalandı evde kapı sıkıştı. Komşu kapıyı açarken yaralandı.
Bir ara halamla kaldı ama o zavallıyı da canından bezdirdi. Şimdi yalnız kendisini bir gün şuraya bir gün buraya götürterek yalnızlığını gidermeye çabalıyor.
Evi var, maaşı var, temizliğini kız kardeşim yapıyor ama yine de mutlu değil. Yemeği yapılıyor, evi temizleniyor ama derdi bir türlü bitmiyor. Çünkü o yalnız.
Aynı tablo bir çok yerde. Aynısı bu genç adamın annesinin de kaderi. Aynısı halamın kaderi. Zaten o kader mahkûmu. Çünkü hiç çocuğu olmamış. Evlatlık aldığı çocuk da onu terk etmiş. Ama yine de ona yeğenleri ve kardeşleri sahip çıkıyor. Hiç değilse birer ay arayla misafir ediyorlar. Benim annemin o şansı da yok. Çünkü o buna razı olmuyor. Gelinlerin evinde kalmak ona esaret gibi geliyor.
Bu her ailenin kanayan yarası. Her köşe başında bir yaşlının yalnızlık çığlığı patlıyor. Kimisi anne babasından yalnız kalanı alelacele bir huzur evine bırakıyor. Dahası atılan, itilen, dövülen yalnız anne babaların ahı bu dünyayı yıkmayacak mı?
Bu tablo ve tablolar hazin sonuçlar olarak karşımda duruyor.
Otobüslerde yaşlılara yer vermemek için uyuma numarası yapan gençler biz değil miyiz? İşte o günün gençleri bu gün de anne ve babalarına evlerinde yer vermeyen orta yaşlılarız biz. Evlerde baş tacı edilmesi gereken yaşlıları biz tuttuk dışladık kapı dışına attık ya da evlerinde yalnız bıraktık. Şimdi ne arıyor, ne soruyoruz. Bir ara telefonla iletişim kuruyorduk, şimdi ise ona da bir bahane bulduk. Haftada bir, o da kendi işlerimiz yahut çocuklarımızın işleri dolayısıyla uğruyor, uzaktan bir hal hatır soruyoruz.
Bayramlardan bayramlara aranıp sorulan anne babalar artık ölümleri beklenen varlıklar olmuşlar aile için, bir problem bir yük telakki edilegelmişlerdir.
Büyüklerine bu davranışı layık gören biz orta yaşlılar yakın gelecekte onlardan daha feci hale geleceğimizi düşünmek zorundayız. Dahası bu davranışlarımızın bizi vebal altına aldığı, onların bize emanet olması yanında kaybetmeye yarıştığımız bir imtihan olduğunu da varsaymak durumundayız.
"Cennet anneleri ayakları altında" müjdesini apaçık bildiğimiz halde o cenneti kaybediyor ve yanlış yerlerde arayarak büsbütün hüsrana uğruyoruz. Bu yüzden ne dünyada ne de ahirette bir mutluluk belirtisi görmüyoruz.
Onlara "öf bile dememek" gerektiği halde biz hep ileniyor, hep onlardan şikâyet ediyor, hatta onlara hakaret ediyor, onları düzeltmeye, onlarda yanlış aramaya çabalıyor bunu onların yüzüne vuruyoruz.
"Anne babasından biri yanında yaşlandığı halde cennete giremeyenin burnu yerde sürtülsün" diyen o Kâinat Serveri'nin bu uyarılarına kulak tıkıyor ,kendi cehennemimizi şimdiden hazırlıyoruz.
Nerede o kötürüm anne babasına asılı oldukları salıncaklarında bakım yapan evlat? Nerde o anne babanın peygamberlerle yoldaş olma duası? Nerde hiç annesinin rızasını kazanmak için evlenmeyen evlatlar?
Sahi siz hangisisiniz? Sahi siz nereye hazırlanıyorsunuz? yeriniz neresi olsun istersiniz; cehennem mi, cennet mi? Hadi bakalım buyurun buradan yakın.
Yazılar Değerlerin Aşınması
eeed
YAŞLILAR VE GENÇLER
İşte hep yıllardır söylenegelen bu kuşak farkı bir türlü sorun olmaktan
çıkarılamıyor. Evet, kuşakların birbirini anlamaması bir yana gün geçtikçe bazı
değerlerin yitirilmesi işin en vahim yanı. Bu değerlerin en başta geleni ise
yaşlılara saygı ve onlara verilen değerle ilgili olanıdır.
Soruyorum yeni tanıştığımız polis memuru gence. Babanız nasıl? Babam sizlere
ömür. Anneniz ne yapıyor? Annem eski evimizde oturuyor. Biz de ona yakın
oturuyoruz. Benim aklıma da Annem düşüyor. Zavallı Babam öleli bir yetim gibi
kaldı. Kendine bir yer bulamadı. O köşe senin bu ev benim bir yerde tutunamadı.
Başlangıçta yalnız kalamadı. Sonra da her oğlan onu başından atmak için ne
oyunlar yaptı. En son yalnız kalmaya karar verdi. Sadece gündüzleri olsun
yanında bir oğlunu istedi ama onu da bulamadı. Bir ara yeğenle kaldı depreme
kadar deprem gecesi yeğen onu bırakıp babasının evine gitmişti. Depreme yalnız
yakalandı evde kapı sıkıştı. Komşu kapıyı açarken yaralandı.
Bir ara halamla kaldı ama o zavallıyı da canından bezdirdi. Şimdi yalnız
kendisini bir gün şuraya bir gün buraya götürterek yalnızlığını gidermeye
çabalıyor. Evi var, maaşı var, temizliğini kız kardeşim yapıyor ama yine de
mutlu değil. Yemeği yapılıyor, evi temizleniyor ama derdi bir türlü bitmiyor.
Çünkü o yalnız.
Aynı tablo bir çok yerde. Aynısı bu genç adamın annesinin de kaderi. Aynısı
halamın kaderi. Zaten o kader mahkûmu. Çünkü hiç çocuğu olmamış. Evlatlık
aldığı çocuk da onu terk etmiş. Ama yine de ona yeğenleri ve kardeşleri sahip
çıkıyor. Hiç değilse birer ay arayla misafir diyorlar. Benim annemin o şansı da
yok. Çünkü o buna razı olmuyor. Gelinlerin evinde kalmak ona esaret gibi
geliyor.
Bu her ailenin kanayan yarası. Her köşe başında bir yaşlının yalnızlık çığlığı
patlıyor. Kimisi anne babasından yalnız kalanı alelacele bir huzur evine
bırakıyor. Dahası atılan, itilen, dövülen yalnız anne babaların ahı bu dünyayı
yıkmayacak mı?
Bu tablo ve tablolar hazin sonuçlar olarak karşımda duruyor. Otobüslerde
yaşlılara yer vermemek için uyuma numarası yapan gençler biz değil miyiz? İşte
o günün gençleri bu gün de anne ve babalarına evlerinde yer vermeyen orta
yaşlılarız biz. Evlerde baş tacı edilmesi gereken yaşlıları biz tuttuk dışladık
kapı dışına attık ya da evlerinde yalnız bıraktık. Şimdi ne arıyor ne soruyoruz.
Bir ara telefonla
İletişim kuruyorduk şimdi ise ona da bir bahane bulduk. Haftada bir, o da kendi
işlerimiz yahut çocuklarımızın işleri dolayısıyla uğruyor, uzaktan bir hal
hatır soruyoruz.
Bayramlardan bayramlara aranıp sorulan anne babalar artık ölümleri beklenen
varlıklar olmuşlar aile için bir problem bir yük telakki edilegelmişlerdir.
Büyüklerine bu davranışı layık gören biz orta yaşlılar yakın gelecekte onlardan
daha feci hale geleceğimizi düşünmek zorundayız. Dahası bu davranışlarımızın
bizi vebal altına aldığı onların bize emanet olması yanında kaybetmeye
yarıştığımız bir imtihan olduğunu da varsaymak durumundayız. Cennet anneleri
ayakları altında müjdesini apaçık bildiğimiz halde o cenneti kaybediyor ve
yanlış yerlerde arayarak büsbütün hüsrana uğruyoruz. Bu yüzden ne dünyada ne de
ahirette bir mutluluk belirtisi görmüyoruz.
Onlara öf bile dememek gerektiği halde biz hep ileniyor hep onlardan şikâyet
ediyor, hatta onlara hakaret ediyor, onları düzeltmeye, onlarda yanlış aramaya
çabalıyor bunu onların yüzüne vuruyoruz.
Anne babasından biri yanında yaşlandığı halde cennete giremeyenin burnu yerde
sürtülsün diyen o Kâinat Serverinin bu uyarılarına kulak tıkıyor kendi
cehennemimizi şimdiden hazırlıyoruz.
Nerede o kötürüm anne babasına asılı oldukları salıncaklarında bakım yapan
evlat. Nerde o anne babanın peygamberlerle yoldaş olma duası. Nerde hiç
annesinin rızasını kazanmak için evlenmeyen evlatlar.
Sahi siz hangisisiniz? Sahi siz nereye hazırlanıyorsunuz? yeriniz neresi olsun
istersiniz cehennem mi cennet mi? Hadi bakalım buyurun buradan yakın.
"Ahmet Kemal