İSLAM AHLAKI VE MÜSLÜMANLAR
Akif ne demiş gezip gördüğü Almanya’da edindiği intibalar üzerine: ‘Dinleri işimiz gibi, işleri dinimiz gibi.’ Evet tam da öyle.
Ortaçağ Avrupası karanlık iken İslam dünyası altın çağlarından birini yaşıyordu. Ama gel gör ki Ortaçağ’ı kapatıp Yeni Çağ’ı açan Fatih Sultan Mehmet İstanbul Fethi’nden sonra Yakın Çağ’a kadar bu düzen devam etti. Gelin görün ki Kanuni’den sonra adım adım gerilemeye devam eden Osmanlı ve Doğu alemi git gide bütün özelliklerini kaybetmiş, ağır yenilgiler, sefalet, iç karışıklıklar ve Rönesans ve Reformlarla kalkınmasını tamamlayan Batı aydınlıklar ülkesi ve Doğu-İslam dünyası ise karanlıklar ülkesi haline geldi. Tabii ki bu durum ahlaki yozlaşmaya neden oldu, İslam ahlakından uzaklaşma başladı, tefessüh gitgide derinleşti. Şekilde Müslüman ama özde İslam dışı ahlakla dolu insanlar olduk.
Hani büyük bir zata sormuşlar ‘Müslümanlar ne zaman kurtulacak?’ diye, O mübarek zat ‘Müslüman gösterin bana kurtulduğunu haber vereyim size’. Bu söz belki biraz bizi trencide edecek amma gerçeklik payı da büyük. Tabii iman açısından bakmamak lazım olaya, ibadet ve ahlak bakımdan lazım.
Hani Tabiin’den büyük bir zat Hasan El- Basri ne buyurmuş kendisine Sahabelerine nasıl olduğu sorulduğunda: ''Siz onları görseydiniz bunlar deli derdiniz, onlar sizi görseydi bunlar Müslüman değil'' derlerdi.
Hadis-i Şerif’le sürdürelim konuyu:’Size deli denmedikçe gerçek Müslüman olamazsınız’. İşte ölçü bu. Nerde böyle Müslüman. Aksine dışı yeşil, içi kırmızı karpuz misali Müslümanlığımız artık kimseyi inandırmıyor, inandıramıyoruz kendimizi bile.
Şimdi bir bakalım ne haldeyiz? Öğrencimiz kendisi için milyonlarca lira masraf ederek sunduğu ücretsiz eğitimden yararlanmak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Dersi kaynatmak, öğret- mene ders anlattırmamak, dersten kaçmak, boş vermek, ödev yapmamak, ders çalışmamak, ücretsiz verilen kitapları tahrip etmek, derse getirmemek, yırtmak, yıpratmak, karalamak. İşte çağdaş öğrenci. ''Bir de hocam biz bunları dershanede görüyoruz'' deyişleri.
Gelelim öğretmene: o da ders anlatmamak için elinden geleni yapar, kimi öğrenci ücretli ders alsın diye alabildiğine şaşırtıcı bir ders anlatım yolu seçer, başarısız öğrenciden kendine getirim yaratmaya çalışır ve bunu başarır da.
Peki, esnafımız pek mi iyi? Malını satana dek bin bir yalan ve sahtekârlık planları yapar. Müşteriyi kandırdıktan sonra birdenbire Azrail kesilir, müşteri sanki onun düşmanıdır, ne kötü malı değiştirmeye yanaşır ne tamire. Önceki yalaka tip gider, küstah bir tip gelir, alışveriş yapanı değil alışveriş yaptığına, dünyaya geldiğine pişman ettiğine...Dahası vergi vermemek için bin bir hile düzenler ama kazanamadığını ,hükümetin piyasayı kitlendiğini her vesileyle anlatır durur. Ama harcamaya gelince krallar gibi harcar, son model arabaya biner, gece âlemlerinde gezer, ağlamaya başlayınca dilenci sanırsın, yardım edeceğin gelir.
Memur ne âlemdedir; vatandaşı azarlamak, işini savsaklamak, ya da bir menfaat elde etmek için elinden geleni yapar. Doktoru hastasını ikinci sınıf vatandaş olarak görür, horlar, azarlar, suratını asar. Hademesi bile kraldır, hatta kraldan fazla kralcıdır. İşçi ne vaziyetedir: sendikası varsa feodal bir beydir o. Daha ne sayalım dersiniz? Usta ve sanatkâr mı? O da bin bir entrika peşindedir.
Bu konuya daha devam edeceğiz. Şimdilik bu kadar.
Ahmet Kemal