NEDEN OKUMA ÖZÜRLÜYÜZ?
Evet, toplumca sorgulamamız gereken en önemli sorun bu bence. Okumuyoruz bu bir gerçek. Öğretmenlik hayatım boyunca çok kere karşıma çıkmıştır bu acı gerçek. Kompozisyon derslerinde okumadan söz açılınca hep şu söylemle karşı karşıya kalmışımdır. ‘hocam ben kitap okumayı hiç mi hiç sevemedim. Bu güne dek hiç kitap okumadım, hala da okumuyor, okuyamıyorum’
Bu cevap beni hep şaşırtmıştır. Bu yıl yine aynı cevaplarla karşılaştım her yıl gibi. Üstelik bu yıl bu tür söylemler her yılkinden fazla. Öğretmenliğime ilk başladığım yıllarda TV dışında radyo ve kasetçalar vardı. Ne video, ne DVD çalar ne internet. Sinema vardı ama unutulmuştu bu günkü gibi tekrar cazip hale gelmesi için bayağı zaman geçmesi gerekecekti.
Düşündüm bu acı feryadın sebebi ne? Bana göre acı ve acıtıcı olan bu feryat sahibine göre pek şikâyet edilen durum değil. Artık kimse bu durumdan şikâyetçi değil. Hiçbir zaman da değildi zaten.
Ben öteden beri bunu düşünmüşümdür. Zaman zaman bazı sonuçlara ulaşmadım değil. Bazıları bizim görsel kültüre sahip bir millet olduğumuz söyler. Doğrudur bir bakıma. Evet, biz okumak yerine dinlemeyi, hatta dinlemek yerine seyretmeyi daha fazla severiz. Soyut düşünce yerine somut olayları merak etme, anlama isteği daha baskın. Biz aslında sözlü kültüre yatkın milletiz der okumama nedenlerimiz açıklayan bazıları. Bu doğru olabilir.
Bu bir. Bence de kabul edilebilir ama. Kabullenilmiş çaresizlik değil ve olmamalı bu. Bizim halk kültürümüz sözlü kültürdür evet ama klasik edebiyatımızın getirdiği bir yazılı kültürümüz de var. Sözlü kültürün mekânı köy odaları ise yazılı kültürün mekânı medreselerdir. Medreseler ve kütüphaneler ayrıca okuma evleri anlamına gelen kıraathaneler bu yazılı kültürün mekânları. Demek ki biz sözlü kültüre mahkûm değiliz. Her ne kadar bu sözlü kültüre eğilim genlerimizde varsa da yazılı kültür de nerdeyse 600 yıl sürdürtülmüş ve genlerimize işlemiştir.
İkincisi tarihimiz savaşlar ve zaferler kadar yenilgilerle dolu. Özellikle son asırlar 1. Dünya savaşı balkan savaşı yenilgi fakirlik, açlık ve sefalet yılları. Bir de buna Cumhuriyetin ilk yıllarının ağır vergileriyle inim inim inleyen zavallı Türk insanının çaresizliğini ekleyelim. Bu insan kitaba ve okumaya nasıl vakit para ve imkân bulabilecektir.
Daha da önemlisi harf devriminin yıkıcı etkisini buna eklersek durumun vahameti daha iyi anlaşılacaktır. Ayrıca tek parti iktidarının dini kitaplar üzerine koyduğu yasaklar düşünülürse bu baskıcı rejim yasakları ve cezalandırıcı yapının toplum üzerindeki olumsuz etkisini hatırlamakta yarar var.
Bir de yıllar süren risale-i nur takibatlarının yarattığı olumsuz etkiyi hesaba katmakta yarar var. Bir de sol yayınların takibatı yasaklanan bunca şair ve yazarların eserleri bu okuma fakiri olmamızda etkisi yok mu diyeceğiz. Hayatımızda okumanın yeri var mı ki okum ilgi görsün. Biz erişkinler okuyor muyuz ki okuma sevgisi gelecek nesillere aktarılsın. Biz çocukluğumuzda Teksas Tommiks okurduk. Bu resimli romanlar kimseye okuma aşkı vermedi. Sempatik Konyakçı genç nesilleri konyak içmeye teşvik etmiş alkolik bir kuşak yetişmiştir. Amerikan kovboy filmlerinin kanunsuzluğu aşıladığı bir kuşakla karşı karşıyaydık geçmiş yıllarda şimdiyse internetin fikirsizleştirdiği oyunlar kurban ettiği kısa ve kısaltılmış cümlelere mahkûm ettiği bir kuşakla karşı karşıyayız. Ve biz bu kuşağın bu hale gelmesi için her şeyi yaptık. Evlere gazete, dergi ve kitap sokmadık, evlerimiz radyo TV ve DVD’lerin bilgisayarların cehalet depoladığı mekânlar haline getirdik. Daha bu gençlerden ne bekleyebiliriz
Yazılar Neden Okuma Özürlüyüz?
NEDEN OKUMA ÖZÜRLÜYÜZ?
Evet, toplumca sorgulamamız gereken en önemli sorun bu bence. Okumuyoruz bu bir
gerçek. Öğretmenlik hayatım boyunca çok kere karşıma çıkmıştır bu acı gerçek.
Kompozisyon derslerinde okumadan söz açılınca hep şu söylemle karşı karşıya
kalmışımdır. ‘hocam ben kitap okumayı hiç mi hiç sevemedim. Bu güne dek hiç
kitap okumadım, hala da okumuyor, okuyamıyorum’
Bu cevap beni hep şaşırtmıştır. Bu yıl yine aynı cevaplarla karşılaştım her yıl
gibi. Üstelik bu yıl bu tür söylemler her yılkinden fazla. Öğretmenliğime ilk
başladığım yıllarda TV dışında radyo ve kasetçalar vardı. Ne video, ne DVD
çalar ne internet. Sinema vardı ama unutulmuştu bu günkü gibi tekrar cazip hale
gelmesi için bayağı zaman geçmesi gerekecekti.
Düşündüm bu acı feryadın sebebi ne? Bana göre acı ve acıtıcı olan bu feryat
sahibine göre pek şikâyet edilen durum değil. Artık kimse bu durumdan şikâyetçi
değil. Hiçbir zaman da değildi zaten.
Ben öteden beri bunu düşünmüşümdür. Zaman zaman bazı sonuçlara ulaşmadım değil.
Bazıları bizim görsel kültüre sahip bir millet olduğumuz söyler. Doğrudur bir
bakıma. Evet, biz okumak yerine dinlemeyi, hatta dinlemek yerine seyretmeyi
daha fazla severiz. Soyut düşünce yerine somut olayları merak etme, anlama
isteği daha baskın. Biz aslında sözlü kültüre yatkın milletiz der okumama
nedenlerimiz açıklayan bazıları. Bu doğru olabilir.
Bu bir. Bence de kabul edilebilir ama. Kabullenilmiş çaresizlik değil ve
olmamalı bu. Bizim halk kültürümüz sözlü kültürdür evet ama klasik
edebiyatımızın getirdiği bir yazılı kültürümüz de var. Sözlü kültürün mekânı
köy odaları ise yazılı kültürün mekânı medreselerdir. Medreseler ve
kütüphaneler ayrıca okuma evleri anlamına gelen kıraathaneler bu yazılı
kültürün mekânları. Demek ki biz sözlü kültüre mahkûm değiliz. Her ne kadar bu
sözlü kültüre eğilim genlerimizde varsa da yazılı kültür de nerdeyse 600 yıl
sürdürtülmüş ve genlerimize işlemiştir.
İkincisi tarihimiz savaşlar ve zaferler kadar yenilgilerle dolu. Özellikle son
asırlar 1. Dünya savaşı balkan savaşı yenilgi fakirlik, açlık ve sefalet
yılları. Bir de buna Cumhuriyetin ilk yıllarının ağır vergileriyle inim inim
inleyen zavallı Türk insanının çaresizliğini ekleyelim. Bu insan kitaba ve
okumaya nasıl vakit para ve imkân bulabilecektir.
Daha da önemlisi harf devriminin yıkıcı etkisini buna eklersek durumun vahameti
daha iyi anlaşılacaktır. Ayrıca tek parti iktidarının dini kitaplar üzerine
koyduğu yasaklar düşünülürse bu baskıcı rejim yasakları ve cezalandırıcı
yapının toplum üzerindeki olumsuz etkisini hatırlamakta yarar var.
Bir de yıllar süren risale-i nur takibatlarının yarattığı olumsuz etkiyi hesaba
katmakta yarar var. Bir de sol yayınların takibatı yasaklanan bunca şair ve
yazarların eserleri bu okuma fakiri olmamızda etkisi yok mu diyeceğiz.
Hayatımızda okumanın yeri var mı ki okum ilgi görsün. Biz erişkinler okuyor
muyuz ki okuma sevgisi gelecek nesillere aktarılsın. Biz çocukluğumuzda Teksas
Tommiks okurduk. Bu resimli romanlar kimseye okuma aşkı vermedi. Sempatik
Konyakçı genç nesilleri konyak içmeye teşvik etmiş alkolik bir kuşak
yetişmiştir. Amerikan kovboy filmlerinin kanunsuzluğu aşıladığı bir kuşakla
karşı karşıyaydık geçmiş yıllarda şimdiyse internetin fikirsizleştirdiği
oyunlar kurban ettiği kısa ve kısaltılmış cümlelere mahkûm ettiği bir kuşakla
karşı karşıyayız. Ve biz bu kuşağın bu hale gelmesi için her şeyi yaptık.
Evlere gazete, dergi ve kitap sokmadık, evlerimiz radyo TV ve DVD’lerin
bilgisayarların cehalet depoladığı mekânlar haline getirdik. Daha bu gençlerden
ne bekleyebiliriz
Ahmet Kemal