Yüzyılın Yanılgısı ve Beyaz Türkler
Bu ülkede yüzyıl değil belki iki yüz yıldır bir yanılgıdır gidiyor. Bu tarihi yanılgı ilk defa karşı mahallenin en önemli aktörlerinden biri olan Bülent Ecevit tarafından itiraf edilmişti.
Ancak bu tarihi yanılgıyı o gün itiraf eden aynı lider konjüktör değişince aynı yanılgıyı şiddetle savunmuştu. Evet, O da bir Beyaz Türk’tü. Ve işine geldiğinde tavır değiştirmekte tereddüt etmemişti.
Doğu İslam aleminin lideri iken Batı’nın peyki haline gelen Osmanlı her yönden kuşatılmış, emperyalizmin emrindeki oryantalizmin oyunlarıyla darmadağın hale getirilmişti.
Ayrıca halk bin bir türlü entrikalarla aptallaştırılmış, hatta köleleştirilmiş, her yönden zincire vurulmuştu.
Ülke her yönden ele geçirilmişti. Aslında önce beyinler ele geçirildi, sonra ruhlar. Aslında önce ülkenin beyin takımı ele geçirildi. Ve ardından kölelik zincirleri bir bir sarıldı. Halk her yönüyle prangaya vuruldu. Önce hürriyet, adalet, müsavat klişelerine sığınıldı. Sonra Tanzimat, Meşrutiye ve Cumhuriyet afyonları yutturuldu. Bir yandan sahte kahramanlar üretildi, bir yandan ülke adım adım onların ellerine düşürüldü. Bu sahte kahramanlar aslında kahramandan çok satılık birer ajandılar.
Batının içimizdeki uşaklarıydı. Onlar tarafından tespit edildi, seçildi, desteklendi ve başımıza dikildi. Ondan sonra ülkeyi gizliden gizliye işgalin adımları atıldı. İşgal bu satılık kahramanlarca (!) tamamlandı.
Bütün bu işlerin arka planı mükemmel bir şekilde dizayn edildi. Sabataistler, Masonlar, Lionslar ve Rotaryenler vasıtasıyla ülkenin her karış toprağına sızıldı. Bir yandan yönetim, diğer yandan politika yeniden dizayn edildi.
Cumhuriyet tam dış güçlerin istediği gibi bir düzen tesis etti. Önce tek parti, sonra çok partili düzen halkı bu köle düzene itaat için her türlü vasıtayı kullandı.
Bir takım putlar ortalığa salındı. Düşünmek, konuşmak suçtu. Özgür düşünce özgürlük adına katledildi. İnançlar yasaklandı.
Her alanda pozitivizmin bayrakları sallanıyordu. Başka hiçbir düşünceye yer yoktu. Bir yandan İslami düşünce yasaklanırken, öbür yandan sol düşünce komünizm, Marksizm, Leninizm ve Maoizm’e savaş açıldı.
Her türlü farklı düşünce suç sayıldı ve emniyet ve istihbarat örgütlerince takibe alındı. Birçokları tutuklandı, hapishanelerde öldürüldü, kimi fail-i meçhullere kurban gitti. Kimi açlığa ve yoksulluğa mahkûm edildi. Kiminin beynine girilerek akıl melekesiyle oynandı
.
Partiler kapatıldı, dernekler kapatıldı, idamlar yapıldı, kontrgerillalarla olaylar çıkartıldı. Kitlesel katliamlar tezgâhlandı. İhtilaller yapıldı sürgünler, kıyımlar art arda geldi. Yönetici elit çevresinde azınlık oluşturuldu. Sanat ve sanatçı denilen yarı aydın kesimi oluşturuldu. Her zaman kayırılan bu kesim milletin sırtına bir kene gibi yerleştirild. Bir yandan milletin kanını emen bu vampir kesimi kraldan çok kralcı kesildiler, her hangi bir aykırı ses karşısında kıyametler koparmaya başladılar.
Kendilerini ülkenin gerçek sahibi sanan bu azgın azınlık ne yapacağını şaşırdı, milleti maskara etmeye çalıştı. Bu da yetmezmiş gibi millete işkencenin bin bir türlüsünü layık gördüler. Kendilerine Beyaz Türk denen bu tabaka her zaman haklıydı, her zaman en iyi şeylere layıktı. Ne yaparsa yapsın alkışlanacaktı. Çünkü onlar milletin efendisiydi.
Bir yandan "köylü milletin efendisi "derken, beri yandan köylünün şehre girişini yasakladılar. Köylü çocuklarını bin bir vaatle yuvalarından alıp yatılı mekteplerde dinsizleştirdiler. Ve millet evlatlarını dinsizleştirmek üzere köy okullarında yüksek maaşlarla öğretmen yaptılar. Böyle binlerce saf zihinleri ifsat ettiler.
Ama gün geldi millet sessizce başkaldırdı, bir şekilde yönetime ortak oldu. Buna tahammül edemediler. Saldırdılar. Kin ve nefretlerini kustular, her fırsatta kusmaya devam ettiler. Yağız hırsız ev sahibini bastırıyordu.
Millete aptal dediler, gerici dediler, yobaz dediler, aşağılık mahlûk gibi baktılar. Alay ettiler, aşağıladılar, hakaret ettiler. Ama olmadı. Her şey tersine döndü ama onlar da çılgına döndüler. İşte şimdi son çılgınlıklarını yapıyorlar. Son kozlarını kullanıyorlar. Tehdit diyorlar, eylem yapıyorlar, her türlü yalana başvuruyorlar. Dün olduğu gibi bu gün de şer güçlerden yardım dileniyorlar.
Ama güçleri yetmeyecek. Adım adım kalelerini kaybediyorlar. Her şeyleri ellerinden alınıyor. Feryat ediyorlar. Saltanatları bitiyor, feveran ediyorlar. Ancak ellerinden bir şey gelmiyordu.
Şimdi bir fırsat kolluyor kaybettikleri kaleyi ele geçirmek için her ihtimali değerlendiriyorlar. Halkı yeniden kandırabilmek, yanlarına çekip eski zulüm düzenlerini yeniden kurabilmek için dine sarılıyorlar, dini değerlere sahip çıkar görünüyorlar.
Olmayacak asla yapamayacaklar, halkı bir daha kandıramayacaklar. Ne diyorlardı "bunlar bir kez iktidara gelirse bir daha bırakmazlar." Doğrudur, bırakmazlar, çünkü bırakamazlar.
Halk gerçek kurtarıcısını buldu, bırakmayacak. Deli gömleklerini bir bir çıkarmaya başladı, çıkaracak. Halk bu fırsatı tepmeyecek, tepemez. Çünkü kendi onuru orada, hatta kendisi bizzat öz varlığı orada. Dünyanın dirliği orada, İslam dünyasının onuru orada, kurtuluşu oradadır.
Bu böyle biline. Şimdi sıra bizde. Söyleyecek çok sözümüz var.
Ahmet KemalYazılar Yüzyılın Yanılgısı ve Beyaz Türkler
Yüzyılın Yanılgısı ve Beyaz Türkler
Bu ülkede yüzyıl değil belki iki yüz yıldır bir yanılgıdır gidiyor. Bu tarihi
yanılgı ilk defa karşı mahallenin en önemli aktörlerinden biri olan Bülent
Ecevit tarafından itiraf edilmişti.
Ancak bu tarihi yanılgıyı o gün itiraf eden aynı lider konjüktör değişince aynı
yanılgıyı şiddetle savunmuştu. Evet, O da bir Beyaz Türk’tü. Ve işine
geldiğinde tavır değiştirmekte tereddüt etmemişti.
Doğu İslam aleminin lideri iken Batı’nın peyki haline gelen Osmanlı her yönden
kuşatılmış, emperyalizmin emrindeki oryantalizmin oyunlarıyla darmadağın hale
getirilmişti.
Ayrıca içten ve dıştan kuşatılmış, halk bin bir türlü entrikalarla
aptallaştırılmış, hatta köleleştirilmiş, her yönden zincire vurulmuştu.
Ülke her yönden ele geçirilmişti. Aslında önce beyinler ele geçirildi, sonra
ruhlar. Aslında önce ülkenin beyin takımı ele geçirildi. Ve ardından kölelik
zincirleri bir bir sarıldı. Halk her yönüyle prangaya vuruldu. Önce hürriyet,
adalet, müsavat klişelerine sığınıldı. Sonra Tanzimat, Meşrutiye ve Cumhuriyet
afyonları yutturuldu. Bir yandan sahte kahramanlar üretildi, bir yandan ülke
adım adım onların ellerine düşürüldü. Bu sahte kahramanlar aslında kahramandan
çok satılık birer ajandılar. Batının içimizdeki uşaklarıydı. Onlar tarafından
tespit edildi, seçildi, desteklendi ve başımıza dikildi. Ondan sonra ülkeyi
gizliden gizliye işgalin adımları atıldı. İşgal bu satılık kahramanlarca (!)
tamamlandı.
Bütün bu işlerin arka planı mükemmel bir şekilde dizayn edildi. Sabataistler,
Masonlar, Lionslar ve Rotaryenler vasıtasıyla ülkenin her karış toprağına
sızıldı. Bir yandan yönetim diğer yandan politika yeniden dizayn edildi.
Cumhuriyet tam dış güçlerin istediği gibi bir düzen tesis etti. Önce tek parti,
sonra çok partili düzen halkı bu köle düzene itaat için her türlü vasıtayı
kullandı.
Bir takım putlar ortalığa salındı. Düşünmek, konuşmak suçtu. Özgür düşünce
özgürlük adına katledildi. İnançlar yasaklandı. Her alanda pozitivizmin
bayrakları sallanıyordu. Başka hiçbir düşünceye yer yoktu. Bir yandan İslami
düşünce yasaklanırken, öbür yandan sol düşünce komünizm, Marksizm, Leninizm ve
Maoizm’e savaş açıldı.
Her türlü farklı düşünce suç sayıldı ve emniyet ve istihbarat örgütlerince
takibe alındı. Birçokları tutuklandı, hapishanelerde öldürüldü, kimi fail-i
meçhullere kurban gitti. Kimi açlığa ve yoksulluğa mahkûm edildi. Kiminin
beynine girilerek akıl melekesiyle oynandı.
Partiler kapatıldı, dernekler kapatıldı, idamlar yapıldı, kontrgerillalarla
olaylar çıkartıldı. Kitlesel katliamlar tezgâhlandı. İhtilaller yapıldı
sürgünler, kıyımlar art arda geldi. Yönetici elit çevresinde azınlık
oluşturuldu. Sanat ve sanatçı denilen yarı aydın kesimi oluşturuldu. Her zaman
kayırılan milletin sırtına bir kene gibi yerleştirildiler. Bir yandan milletin
kanını emen bu vampir kesimi kraldan çok kralcı kesildiler, her hangi bir
aykırı ses karşısında kıyametler koparmaya başladılar.
Kendilerini ülkenin gerçek sahibi sanan bu azgın azınlık ne yapacağını şaşırdı
milleti maskara etmeye çalıştı. Bu da yetmezmiş gibi millete işkencenin bin bir
türlüsünü layık gördüler. Kendilerine Beyaz Türk denen bu kesim her zaman
haklıydı, her zaman en iyi şeylere layıktı. Ne yaparsa yapsın alkışlanacaktı.
Çünkü Onlar milletin efendisiydi.
Bir yandan köylü milletin efendisi derken beri yandan köylünün şehre çıkışını
yasakladılar. Köylü çocuklarını bin bir vaatle yuvalarından alıp yatılı
mekteplerde dinsizleştirdiler. Ve millet evlatlarını dinsizleştirmek üzere köy
okullarında yüksek maaşlarla öğretmen yaptılar. Böyle binlerce saf zihinleri
ifsat ettiler.
Ama gün geldi millet sessizce başkaldırdı, bir şekilde yönetime ortak oldu.
Buna tahammül edemediler. Saldırdılar. Ancak ellerinden bir şey gelmiyordu. Kin
ve nefretlerini kustular, her fırsatta kusmaya devam ettiler. Yağız hırsız ev
sahibini bastırıyordu.
Millete aptal dediler, gerici dediler, yobaz dediler, aşağılık mahlûk gibi
baktılar. Alay ettiler, aşağıladılar, hakaret ettiler. Ama olmadı. Her şey
tersine döndü ama onlar da çılgına döndüler. İşte şimdi son çılgınlıklarını
yapıyorlar. Son kozlarını kullanıyorlar. Tehdit diyorlar, eylem yapıyorlar, her
türlü yalana başvuruyorlar. Dün olduğu gibi bu gün de şer güçlerden yardım
dileniyorlar.
Ama güçleri yetmeyecek. Adım adım kalelerini kaybediyorlar. Her şeyleri
ellerinden alınıyor. Feryat ediyorlar. Saltanatları bitiyor, feveran ediyorlar.
Şimdi bir fırsat kolluyor kaybettikleri kaleyi ele geçirmek için ihtimali
değerlendiriyorlar. Halkı yeniden kandırabilmek yanlarına çekip eski zulüm
düzenlerini yeniden kurabilmek için dine sarılıyorlar dini değerlere sahip
çıkar görünüyorlar.
Olmayacak asla yapamayacaklar, halkı bir daha kandıramayacaklar. Ne diyorlardı
bunalar bir kez iktidara gelirse bir daha bırakmazlar. Doğrudur, bırakmazlar
çünkü bırakamazlar. Halk gerçek kurtarıcısını buldu bırakmayacak. Deli
gömleklerini bir bir çıkarmaya başladı, çıkaracak. Halk bu fırsatı tepmeyecek.
tepemez. Çünkü kendi onuru orada hatta kendisi bizzat öz varlığı orada.
Dünyanın dirliği orada İslam dünyasının onuru orada, kurtuluşu oradadır.
Bu böyle biline. Şimdi sıra bizde. Söyleyecek çok sözümüz var.
Ahmet Kemal