Evet evet dışarıda hava çok soğuk, soğuk olmasına ama, bu zibidi sinek nasıl girdiyse eve işte pencereden, bir yerden zırt diye zurt diye girmiş. Önce düşündüm vurayım öldüreyim, sonrada vazgeçtim... Halbuki o kadar basit ve kolay ki onun varlığını dünya üzerinden kaldırmam, ama yapamadım...
Kış günü dost olduk Sinek bey ile... Daha doğrusu bey mi hanım mı orası bir bilinmezlik içinde... Şimdiye kadar sineklerin cinsiyetini saptayacak bir alet bulunmadı, varsa da ben bilmiyorum. Gece ışıklar sönünce haliyle uçamıyor. Normal sineklerden biraz büyük, şu At Sineği mi, Eşek Sineği mi dedikleri cinsten olsa gerek...
Sabah pencerelerden ışık girdiği zaman başlıyor vızıldamaya... Gel lan buraya, diyorum, gelmiyor tabi ben ''Gel lan'' deyince, o ancak kendi istediği zaman geliyor, tepemde vız vız da vız vız! '' Fazla vızıldama bak çarparım ha!'' diyorum, beni hiç iplemiyor. Aralık ayındayız ve o bir sinek... Hayretlerim şaşakalıyor, ben de uçuşlarına kaçışlarına bakakalıyorum...
Hanımda diğer odadan ''Öldür artık şunu yahu uçup duruyor.'' diye bana sitem ediyor. Hanım görüp öldürmesin diye sinekliği sakladım, zula ettim... Evde sinek ilacı da yok. Sinek ilacı olmadığı için hasta sineğimizde yok... ''Vaavvv bu da bir espri mespiri oldu işte.''
Yataktan sineğe ''Gel bakayım geeeeel geeeel Ahmet amcana.'' diyorum. İçeriden hanım bana dişlerini gıcırdatıyor... Gıcırdatmakla da kalmıyor ''Bak sen öldürmezsen ben öldüreceğim şu manyak, geri zekalı sineği.'' deyip duruyor. Ben de ona, sineklerin tabiatlarının gereğini yaptıklarını, insanlardan daha manyak olmadıklarını, dilim döndüğünce anlatmaya çalışıyorum. Bilmem ki iyi mi ediyorum yoksa kötü mü?
Dur bakayım dolapta birazcık, portakal reçeli olacaktı, hanıma çaktırmadan, şöyle azıcık bir yerlere damlatayım, sinekcik, bir yerlerden onun kokusunu alır ve gider yapışır o reçele... Bu kıyağı da yaparım ona kış günü... Hadi leyn hadi iyisin... Hangi sinek bulmuş bu yoklukta, kıtlıkta, portakal reçelini...
Çok da büyük namıssız... Dönüp Ona ''Bak adamım seni öldürmem an meselesi, o kadar kıyak yaptım sana, sen de gelip, kulağımdan burnumdan vızır vızır girmeye çalışma artık sabahları, ibibiğim benim.'' diyorum. Hah işte tam bu sefer anlamış olması lazım diye de içimden geçiriyorum. Sonunda sadece içimden geçirmekle kalmışım gibi, bir duygu uyanıyor içimde... Bu seferde ona ''Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.'' diyeceğim geliyorsa da, sonra O'nun sivri sinek değil bir karasinek olduğunu görüp, vaz geçiyorum bu düşüncemden...
Ha bir de şöyle bir durum var. Sabah sabah tepemde uçunca, bende pist mist, hoşt, moşt derken elimi kolumu da sallıyorum, oda bana bir nevi spor oluyor. On saniye geri çekiliyor, bir daha pike yapıyor kulaklarıma, burnuma doğru, ben tekrar pist mist filan işte... Bakalım kaç günlük ömrü var şu fani dünyada... İnsanların bile sinek kadar değeri yokken...