Anız yaktık Dilbeste... çalma, kuş konmayan harmandalını... Tamam ayağımız yarım geride de , elimiz gitmeyecek omuza, sonra ben oynamıyorum ki seninle.
İkinci boşluğun içindeyiz ya Dilbeste
Makamım bayati dügah perdesinde
Tükenmiş kalem gibiyim bu günlerde
Gün sızısındayım, yarın tasasında
Af dilenmiş dünün ertesinde
Günlerden bir gün yine
Tırnaklarımı kestim az önce
Avcuma batmasınlar diye
Aynadaki yüzümü,
Arkada kalan gözümü
Parmaklarını aldım kesik ayağımın
Bir yokmuş, iki yokmuş saysınlar diye
Islak saçlarımı astım kurutmak için
İpek iplikli iğne oyası getireceğim
Sana hediye
Çöz düğümleri diye
Eski bir manzaram var Dilbeste
Ödünç bir deniz
Bir de martılar çok az
Güz giydirdim ağaçlarıma, kuş/attım biraz
Mor incirler de topladım sana elceğizim ile
Başka şeyler de aradım elle tutulacak
Kuşluğa kadar gelirsin diye muhabbetinle
Sustum kendimi dinledim sonra
Duyulmayan ses, alınmayan nefestim
Açık kapıydım Dilbeste
Rüzgarına çarpıp duran pencere
Yedirip içirdim de aşkı
Semahı da öğretip
Ne denir ki...
Başı döndü sadece
Suadiye aralıkikibinyirmiüç
Demir Mutlugil