DAR GEÇİT
7
Son gördüğümden beri yeniden alevlendi bu aşk. Bu itiraf edilemeyen ama vazgeçilemeyen imkansız aşkın esiriydim. O hayatımı anlamlandırıyor, hayatımın son yıllarında hayatıma zevk ve neşe katıyor, yaşama sevincimi tazeliyordu bu aşk. Hayatıma olduğu kadar sanatıma da renk katıyor, beni duygularımla baş başa bırakırken derin yalnızlığımı alıp gidiyor, siyah beyaz hayal dünyamı renklendiriyordu.
Onu sevmek ne güzel bir şeydi. Onu değil yalnızca sevmek bile başlı başına bir dünyaydı ve zevklerin en büyük kaynağıydı. Bunca dertlerle dolu dünyayı bir an olsun sevinçle dolduran tek şey vardı; o da aşktı. İşte ben bu yüzden kendimi bu aşkın kollarına bırakıyordum. Bu aşk ne kadar imkansız olursa o denli güçlü oluyor ,beni daha baştan başa sararak yakıyor, pişiriyor ve olgunlaştırıyordu.
Onun ardına bakmadan gidişi beni alıp beraberinde götürmüş, derin acılara gömmüştü. Ancak bu acı tatlı bir acıydı ve yaşantımı fener alaylarıyla donatıyordu. Ah onu bir daha nasıl görebilecektim? Peşinden mi gitseydim? Nerede olduğunu, nereye gittiğini bile bile ardından gidememek bu acıyı derinleştiriyor, sevgiyi daha bir saflaştırarak beni kutsuyordu. Ben bu aşkı gizleyerek ölecek, Peygamberimizin müjdelediği şehitlik mertebesine ulaşacaktım.
Onu takip etmek benim için bu aşka yapılacak en büyük ihanet olurdu ve beni kendi gözümde küçük düşürürdü. Bu yüzden bu tip davranışlardan kaçınıyordum. Hatta onu gördüğüm yerde biraz sohbet etsem de fazla uzatmadan ayrılıyor, arkamı ona dönerek ve geriye hiç bakmadan ama onu gönlüme alıp götürerek gidiyordum.
Onunla aynı mekanda olmayı ne kadar isterdim ama imkansızdı. Onu ne kadar bulunduğum yere davet etsem de ben onun bulunduğunu bildiğim mekanlara gidemiyor, bundan ar ediyordum. Aramızdaki yaş ve statü farkını düşünerek, ona ve kendime zarar vermemek, dahası da bu aşka bir halel getirmemek için bunu yapamıyordum.
Yine öyle oldu. Oradan uzaklaştım. Sanal alemde onu aramaya koyuldum. Orada paylaştıkları ve onun ilhamıyla yazdığım şiirlerle teselli bulmaya çalıştım. Daha kim bilir ne kadar zaman sonra görebileceğimi düşünmeden onu her an kalbimde ve ruhumda hissederek yaşıyor, bunu bir hayat felsefesi haline getiriyordum.
Geceleri rüyama giriyor, normal derslerde yapamadığım öğretmenliği yapmaya çalışıyordum. Dün yine rüyama girdi ve ona bana sorduğu bir dilbilgisi konusunu anlatmıştım. Büyük ve küçük ünlü uyumu. Birini kolayca anlatmış ama öbürünü de ben de iyi bilmediğim için yeterince anlatamamanın zorluğuyla uyanmıştım.
Ah ne olaydı, olaydı da onun yine öğretmeni olabilsem, ona bir şeyler anlatma bahanesiyle birlikteliğin sonsuz hazzının yaşasaydım. Onu her zaman bulunduğu o yol üstünde kağıt dağıttığı yeri gözlüyor, onu orada göremeyince büyük bir hüzne kapılıyor, bir dahaki sefer onu orada görebileceğim umuduyla oradan ayrılıyordum
.
Şiirlerimi yazarken o bana iham periliği yapıyor, ona yönelik duygularımı açıkça yazamasam da dolaylı yoldan ifade ederek keyf alıyordum. Eşim de bu durumu belli belirsiz seziyor, bundan sanki biraz da haz alıyor, rakibesinin onun karşısında yetersizliğinden büyük bir gurur duyuyordu anlaşılan.
Şiirlerimde bu aşkın kıvılcımları açıkça görülüyor ve ben bunları tevil çabasına giriyor, ama onun altını daha fazla karıştırmamasından istifade ederek üzerinde daha fazla durmuyordum.
O bunun farkında mıydı bilmiyorum. Ama bana karşı boş değildi. Belki de beni bir baba gibi sevmenin ve bir baba tarafından sevilmenin hazzını mı yaşamak istiyordu kim bilir?
Günlerce onun bulunduğu yeri yoklayıp her defasında hüsranla ayrıldıktan sonra bir gün onu orada yeniden görmenin bana ne büyük mutluluk verdiğini anlatamam. Arabamla oradan geçerken onun da beni fark ederek, elle verdiğim selamı o güzel yüzünde gülücükler parlatarak mukabelesi beni ziyadesiyle ümitlendirdi tekrar. Geçen perşembeydi o gün. Ve neden her defa olduğu gibi durup onu seyretmediğime hayıflanmıştım.
Onu seyretmek bana sonsuz haz kaynağı olacaktı, bunu biliyorum. O taze bedenini temaşa etmek, o bedende saf bir ruh taşıdığını düşünmek, o ruhun en mutena penceresinde varlığım olduğunu bilmek veya öyle zannetmek bile mutlulukların en büyüğünü kazandırmaktadır.
Ah ona duygularımı açamamak, ona yazdığım şiirleri okuyamamak kendisine; bu bende eksiklik duygusu yaratıyor ama bu aşktan bir nebzecik eksiltmiyordu. Bugün yine onun orada olacağı ihtimaliyle aşağı doğru gidiyorken yönümü değiştirdim ve köşe başından döner dönmez onu olacağı yere odaklandım.
Önce onun orada olmadığını zannederek gidiyorken birdenbire onu siluetini fark ettim. O da beni fark etmiş olacak ki dönüp arkasındaki baştanbaşa cam olan kapıya baktı. Demek ki o da beni umursamaktaydı. Bu beni mutlu etmeye yetti. Ayaklarım canlandı. Yanına gelince laf attım. Elindeki reklam kağıdından bana vermesini söyledim pişkinlikle. Oysa uzattığı kadın almamıştı. Reddedilmekten onu kurtarmak istemiş ama ben de espri yaptığımı fark ettirmek için almamış, ona bana gelen hediyelerden vermek istemiştim. Kabul etti. Bu beni oldukça memnun etmişti.
Heyecanlanıp pot kırmaktan korkarak alelacele ayrıldım yanından. Teşekkürü mihnet bilerek veda ettim. Ama her defasında olduğu gibi onu alıp kalbimde götürüyordum. Ah yine bir buluşma böyle bitecekti. Keşke daha fazla laflayabilsem, anlatacak şey bulabilseydim. Keşke bu aşk daha değişik bir şekilde cereyan etseydi de ben ona hislerimi anlatabilseydim. Bunu bir gün yapabilecek miyim , bilmiyorum. Belki de bu aşkla ölüp gitmeyi tercih edeceğim.
Ahmet Kemal