Yaşayanı en çok sarsan, kurulu düzenini tehdit eden en büyük olay. Dünyevileşmenin en büyük düşmanı o. Bu yüzden her an hatırlanması gereken, hiç hatırdan çıkarılmaması gereken o.
‘Hepiniz ölümü tadacaksınız" buyuruyor Cenabı Hak Kuranı Kerim’inde. "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahret için çalışın" buyuruyor Büyük Peygamber (SAV). Bazıları bu sözün hadis olmadığını ileri sürüyor ama İslam dininin uyarıcı kıstaslarından olduğunda şüphe yok.
Bu kıstası hayatımıza yön veren düstur olarak alırsak elbette ki dosdoğru bir yola, Sırat-ı Müstakime varmış oluruz. Şimdi bakalım bu kıstasa ne kadar uyabiliyoruz. Dünya için hiç ölmeyecekmiş gibi çalışıyoruz. Bu tamam. Ama ya ahiret için… İşte orada duracağız. Belki de biz bu düsturu yanlış anladık. Ahirete de hiç ölmeyecekmiş gibi çalışıyoruz galiba.
Üç kuruşluk menfaat için birbirimizle kavga etmiyor muyuz? Dünya menfaati için dostluklar kuruyor, menfaatimiz yok olunca veya en ufak bir zarar ihtimalinde bu dostluklar bozuluyor, yerini bitmeyen düşmanlıklar almıyor mu?
Tarla kavgası yüzünden birbirine giren, sonu ölümlere varan kardeşler görmedik, duymadık mı? Çok ufak bir meblağ yüzünden cinayetler işlenmiyor mu?
Bütün bunları nereye koyacağız? Bu tür fiiller içerisindeyken ölümle nasıl dost oluruz, onu nasıl içselleştirebiliriz? Kul hakkına riayet ediyor muyuz? Daha nelerin kul hakkı olduğunu bile bilmezken bu nasıl olacak? Nasıl olsa helalleşiriz diyoruz.
Birbirimizi aldatmakta üstümüze yok. Esnafımız, sanatkârımız, işçimiz, memurumuz hep hile peşinde. İstisnaları tenzih ederim. Onlar kaide dışında. Her ne kadar bu alanda bir genelleme yapılamasa bile bu toplumsal yara hala kanamıyor mu? İşini iyi yapan kaç kişi var? Parmakla gösterilmiyor mu?
Sonra biraz muhasebe yapıp ‘sonumuz ne olacak?’ Demiyor muyuz? Pazarda sebze ve meyveleri büyükten küçüğe sıralayan, çürüğü gizlice içine atan esnaftan şikâyet etmiyor muyuz? İşini iyi yapmayan, savsaklayan memurdan pek mi memnunuz? Sanayide tamir yapanlardan hiç mi şikâyetimiz olmuyor? Yaptırdığımız işlerden pek mi memnunuz?
O halde ne olacak? Ölümle nasıl barışık yaşayacağız? Kabirde bizi nelerin beklediğini biliyor muyuz? Caddelerde, sokaklardaki çıplaklıktan pek memnunuz galiba? Ramazan günü alenen yiyip içmeler Müslüman mahallesinde salyangoz satmak değil de nedir?
Bütün bunlar iman zaafı ve cihadımızda olan eksikliğin bir parçası değil mi? Kur’an-ı Kerim’den kopuk yaşayışımız değil mi bizi ölüme yabancı kılan? Allah’ın zikrine ne kadar aşinayız? Bunca iş arasından kıldığımız huşu ve huzurdan uzak namaz bizi kurtaracak mı?
Daha toplumsal bir bela olan dedikodudan kurtulamadık. Bir de ona iftira, suizan ekledik. Allah affetsin. Şimdi de durmuş ölülerimizi çekiştiriyoruz laf arasında. Günüz yarısını TV izleyerek geçirmiyor muyuz? Sanal âlem bizi çok kere Allah’tan ayırmıyor mu? Malayani sohbetler nereye varıyor sanıyoruz? Hepsi Allah’tan uzaklaşmak anlamına gelmiyor mu?
Daha
nasıl ölüme dost olacağız? Daha nasıl onu arzulayacağız? Allah’ı ve
Resulünü sevmeden, onun yolunda gitmeden nasıl ahireti arzulayacağız?
Velhasıl yara büyük. Varalım biz birbirimizi uyaralım, varalım biz
birbirimize dua edelim. Allah hepimizi hayırda yarışanlardan eylesin.
Âmin.