1
İÇSEL BİR YOLCULUK
KORKULUK
1. Bölüm
Kocaman uçsuz bucaksız bir tarlada toplanmıştı insanlık
biraz
tuaf, çokça şaşkın, bir birlerine baktılar
ama
kimse selam bile vermedi birbirine kimse buraya
neden, nasıl geldiğini anlamamıştı
düşmüşlerdi
kendi dertlerine
önce
nereye gittiklerini bilmeden koştular
bir sağa sola………………
çıkış
yoktu bu uçsuz bucaksız tarladan …
yorgun
bitkin ,şaşkın nefes nefese oturdular oldukları yere
ne
ekmek ne su ,ne bir ağaç gölgesi,ne bir bina,bomboş bir alan
sadece
ortada kocaman bir korkuluk
şaşkındı Arabı, Japonu ,Hintlisi
korkmuştu
Türkü,İtalyanı, Çinlisi
daha
sayamadığım bilmem kaç milleti
inançlı olanlar önce kıyamet koptu sandı
ama
üfelenmemişti Sür,a kopsa o yüce ses duyulurdu mutlaka
öyleyse
neydi bu başlarına gelen ve neden bunca
değişik din dil ırktan insan bir
aradaydı bir sebebi olmalıydı bunun… bir mantık aradılar ..ama yoktu…bir
mantıksızlık aradılar onu da
bulamadılar…
akşama
doğru yoruldu.. insanlık
acıktı
insanlık
susadı
insanlık
ama
hiçbiri kendi milleti hariç kimseyle konuşmadı..
her
şey bir tarafa her dilde her ırkta tek
ortak düşünce tek soru vardı akılarda... hiçbir şeyin yok olduğu bu uçsuz bucaksız yerde bu kocaman içi
saman dolu korkuluğun işi neydi…
ertesi
gün ………….
soru
hala aynıydı: bu korkuluk niye buradaydı…
aralarından
bazıları korkuluğun içinde buradan çıkış haritası olabileceği fikrindeydi. Bazısıysa
onu tapılacak bir put gibi görüyordu, içinde hazine bile olduğunu düşünenlerde
vardı ama henüz kimse ona deye bilecek cesareti kendinde bulamıyordu…ondan korkuyorlardı...
açtılar , susuzdular bulundukları tarladan çıkış bir çıkış yolu bulamamışlardı… güneş öğlene doğru iyice kavurucu bir hal almıştı
..çocuklar açlıktan ağlıyor anne babalar
yerdeki otları onlara yedirerek bir
nebze açlıklarını gidermeye çalışıyordu… zorda olsa günü atlatmışlar
gecenin serinliğinde çaresizliğin
yorgunluğu ile oldukları yere yığılmışlardı ..kimisi ağlıyor ,kimisi dua
ediyor…kimisi de çocuklarına sarılmış uyuyup uyandıktan sonra bu kötü rüyadan
kurtulacağını düşünüyordu….
ikinci gün…
sabah
çok zor olmuş ama uyandıklarında hiçbir
şeyin değişmediğini gördüklerinde hayal kırıklıkları ikiye katlanmıştı..buradan
kurtulma ümitleri azalmıştı…sağa sola koşacak yol iz arayacak halleri de kalmamıştı.. artık bir birleriyle konuşuyor
hatta birbirlerinin dillerini bilmeyenler işaretle anlaşıyordu.. kavga
etmelerinin o tarafa bu tarafa koşmanın anlamsız olduğunu fark etmeleri de uzun
sürmemiş ,kabullenme evresine geçmişlerdi.. uzun tartmışlar sonunda bir karar
verdiler… en bilge ve en tecrübeli olanı kendilerine yol gösterici seçtiler.
Onun dediğini yapacaklar ,onun yol göstermesiyle hareket edeceklerdi.ona ilk
soruları korkuluğun neden burada olduğuydu..bu korkuluk ne işe yarıyor dediler,sonra
ortalık yine karıştı korkuluğu parçalamak ve içine bakmak istiyorlar korkuluğun
gizemini çözmek istiyorlardı .. bilge olan korkuluğun önüne geçti var gücüyle
bağırdı..
sessiz olun susun ve dinleyin..
buraya
neden , niçin ve ne amaçla geldiğinizi düşünmüyorsunuz da şu içi saman dolu korkuluğun ne işe
yaradığını mı düşünüyorsunuz … bizi buraya toplayanın neden bir
bina bir ağaç bir kale değil de
bu korkuluğu buraya diktiğini bende
bilmiyorum ama varsa bir hikmeti bekleyip göreceğiz ..onun etrafından
uzak duracağız ..etrafını taşla çevireceğiz tarlada bulduğunuz tüm
taşları toplayıp getiriyorsunuz ve etrafını kocaman bir çember şeklin de
taşla örüyorsunuz….
…
bütün gün var güçleriyle toprağı elleriyle kazdılar..buldukları büyük,
küçük taşları topladılar.etrafına çember şeklinde taştan bir set yaptılar..çok
yorulmuş bütün enerjileri tükenmişti..
o
gece insanlıktan çıt çıkmadı .. sabahın ilk ışıkları vurduğunda gök delinmişcesine yağmur yağıyordu… yağmuru gören
üç gündür güneşten kavrulan insanlık büyük bir sevinç içindeydi bir birlerine sarılıp gülüp dans etmeye başladılar…yağmurun
altında şarkılar söyleyip el ele dönüp
durdular….ağızlarını havaya açıp çatlayan dudaklarına değen suyun keyfine vardılar....
2
bölüm-
Yağmur
o kadar şiddetli yağdı ki saatlerce de sürdü dindiğinde tüm bedenleri suya doymuş topraksa ayaklarının altında çamur halini almıştı…
üstelik bir gün önce korkuluktan korunmak için yaptıkları taştan duvarın
deliklerini ot ve küçük taşlarla tıkamış
küçük bir gölet halini almıştı..bilge olan bağırdı toplanın hemen ve taşların dışını da balçıkla iyice sıvayın ki bu su
bizi birkaç gün idare etsin.
Bakın bu korkuluğun hikmeti işte dedi.bir gün önce parçalamak gerektiğini düşündükleri korkuluğa şimdi bir
hikmet bir kutsallık yüklemişlerdi.. o gün diğer günlere bakarak daha rahat
geçti .çıkışını bilmedikleri nedenini bilmedikleri bu yerde sıkışıp kalmıştı
insanlık bu kapanın içinde eyer ki çıkış yolu yoksa veya henüz
bulamamışlarsa bulana kadar ayakta ,
hata hayata kalmak zorunda olduklarını
biliyorlardı artık…… yağmurun ardından kızgın
güneş yine yüzünü göstermişti..uçsuz bucaksız tarlada hangi dile hangi
dine mensup olduklarına bakmadan çocuklar oyunlar oynuyor erkek ve kadınlar
gölle ti sıvamaya çalışıyordu…Çinlilerse çoktan yağmurun ardından toprağın
dışına vuran solucan ve böceklerden bir ziyafet çekmişlerdi.. Diğerlerinin
ise şimdi en büyük sınavları açlıktı .. akşam üstü tarlaya yine bir
uğultu düştü yorgun düşen ve açlıktan
bitap düşen insanlık oldukları yere uzanmış gökyüzüne dikmiş gözünü … burada
olmalarına sebep olan şeyi bulmaya çalışıyorlardı … burada olmalarına sebep olan şey neydi, ve neden buradan
çıkamıyorlardı .. bir tanesi belki de biz dünyaya çok haksızlık ettik dedi ..
hiçbir şeyi gerektiği gibi kullanmadık ziyan ettik , yok ettik doğaya eziyet
ettik belki o yüzden bu bizim cezamız.. bir diğeri sığamadık koca dünyaya
savaştık kendimizin olmayana göz dik tik çok kan akıttık haklısın bu bizim cezamız dedi..
bir başkası.. ne haram bildik ne helal , ne komşu bildik , ne yetim , ne
öksüz asıl burada olmamıza sebep egomuz
hep bencil oluşumuz dedi… hepsinin kendine göre bir suçu vardı ve cezalarının da
burada oluşları sonucuna varmışlar dı.burası belki de onların dünyada ki
cehennemleriydi.. içlerinde ilk kez bin pişmanlık,
büyük bir çaresizlik gökyüzüne bakarken
bir günü yine aç bitkin perişan en
önemlisi de yaptıklarını pişman geceye teslim ettiler…
Ertesi
sabah günün ilk ışıklarıyla gökyüzünü simsiyah çığlık çığlıha bağıran kuşlar kaplamıştı..o kadar çoktular ki ve o kadar
alçaktan uçuyorlardı ki ..insanlık bu kuşların akbaba olduğunu ve onları yemeğe geldikleri
kokusuyla bağrışmaya başlamıştı…
bilge olan taşların üstüne çıkıp var gücüyle bağırdı…:…susun
çıt çıkmasın… suya geliyorlar her kes
olduğu yere çömelsin ürkütmeyelim onları..onlar bizim şu an veli nimetimiz…
……herkes
birden sustu…çömeldi
Gökyüzünde binlerce kuş
sürü halinde alçalarak gölette
kondular belli ki göç dönüşüydü ve susamışlardı… fısıldayarak bilge insanlığın
arasında dolaştı ve şu emri verdi… belinde , donunda , elinde ,kolunda
lastiğimsi bir şey olan yavaşça çıkarsın
yerden ufak taşları toplasın
lastiğe taşı yerleştirip ben şimdi dediğimde kuşlara doğru atsın lastiği
olmayan sadece taş atsın…insanlık
hazırdı taş devrinde avlanmayı icat ediyorlarmışcasına pusu da sessiz bekliyorlardı .. şimdi sesi
duyulduğunda kuşlar için acı ama insanlık için gerekli bir katliam yaşan dı..yüzlerce
kuş suyun üstünde kimi baygın kimi ölmüş yatıyordu… ikinci emir geldi bilgeden
kimse yerinden kımıldamasın .. seçeceğim kişiler kuşları toplayacak ve gerekeni
yapacak eşit bir şekilde bölüştürecek.. herkes put gibi duruyordu .. kuşlar seçilen
kişilerce toplandı tüyleri yolundu ..
şimdi ateşi bulmak kolaydı da odun
nereden bulunacaktı .. onun da çaresini bulmuştu bilge olan… herkes cebindeki
kağıt parasını şu taşı koyduğum yere çıkarsın.. önce tereddüt etti insanlık
paraydı bu ama sonra burada paranın bir hükmü olmadığını günlerdir ceplerinde ki parayla bir lokma
ekmek bile alamadıklarını hatırladılar..karınlarını
doyurmanın paradan önemli olduğunu düşündü… birkaç saat sonra dünyanın değerli
değersiz tüm para birimleri kocaman bir yığın olmuştu..eurosu , doları, frankı,
lirası ,dinarı artık değersiz birer
kağıt parçasıydı ve orada
öylece duruyordu .. merakla izliyordu
insan oğlu ve açlık dan guruldayan midelerine girecek olan o kuş etlerinden
başka bir şey düşünmüyorlardı…bu düşünce ağızlarını iyice sulandırıyordu … kuşlar eşit şekilde parçalara bölündü insanlığın
elinde kanlı kuş etleri bekliyordu .. yine taş devri imdat a yetişmişti iki taştan çıkan kıvılcım tutuş turu verdi
paraları kuş etleri birkaç dakika içinde pişmiş midelere inmişti bile…buna
nasıl bir mutluluktu tarifi yoktu günler sonrası mideleri sanki bayram yeriydi..
o gece ateş etrafında toplandılar tarifsiz bir huzur vardı içlerinde, dillerine
yabancı olsa da bir çok şarkıyı hep birlikte
söylediler ..ve belki de yaşamları boyunca
ilk defa kimse , kimseyi hor görmeden
,üsten bakmadan ,yargılamadan huzurla uyudular
….
3 bölüm….
Onlar
bu tarlada beşinci günlerine uyanıyorlar dı..sabahın ilk ışıkları çocukların avaz avaz bağırmalarıyla
başlamıştı…hepsi çocukların bağırdı yöne koştular ..korkuluğun etrafına doluşan
çocuklar parmaklarıyla korkuluğu
gösteriyordu .. yırtık elbisesi
patlamak üzere olan sanki dünden beri 50 kilo daha şişmanlamış
korkuluğun her tarafından yeşil filizler
çıkmış şapkası bile havaya kakmış tı..herkes şaşkın şaşkın olayı anlamaya
çalışırken bilge kahkahayı basmıştı… bir gün önce yağan yağmur korkuluğun
içindeki samanı şişirmiş samanın içinde kalan arpa buğday taneleri de yeniden gördükleri güneşle çimlenmiş ti
..bizim kutsal korkuluk yine hikmetini göstermişti ….özenle ayıklandı bu
filizler ama asla korkuluğa zarar vermeden yaptılar bunu.. elleriyle kazdıkları
toprağı gölle te ki suyla ıslatıp
toprağa diktiler..ne kadar kalacaklarını bilmedikleri bu yerde artık bir küçük
tarla dolusu ekinleri vardı.. bilgenin ayakla ezmelerini ,gezmelerini yasakladığı yerde ki otlar yine yeşermişti..üstelik bir
sürü , sarı, mor çiçekler açmıştı…hepsi ayrı diller
de ama tek bir gönüldeymişçesine önce yaradana sonra korkuluğa şükrettiler..
onlar için artık korkuluğun hikmeti de
kutsallığı da kanıtlanmıştı… beş gün
içinde insanlığın terbiyesini açlık
vermiş gibiydi… bir birlerine ihtiyaçlarının olduğunu ,bir birlerine muhtaç olduklarını
hatırlamıştı insanlık …bunun için
yokluğu tatması şartmıydı bilinmez…ama yokluk varlığa gebeydi...
O
gece aklı selim okumuş , tecrübeli ,
yaşlı , bilgili kim varsa bir araya toplanmasını istedi bilge lider…...buradan nasıl çıka bilecekleri konusunda saatlerce
fikir alış verişi yaptılar.. bir sürü plan yapıldı ama en akla yatkın olanı genç ve güçlü olanları seçip gruplar halinde
tarlanın doğusuna batısına güneyine göndermek gidebilecekleri yere kadar gidip
dönmelerini beklemek olduğuna kara verdiler… bunu içinde onlara iki gün süre
verdiler .. başlarına bir şey gelirse de,her ne olursa olsun sağ kalan geri dönecek ve gördüklerini anlatacaktı .. geride
kalanlarsa bu süre içinde de korkuluktan
medet ummaya devam edecek hikmetiyle hayatta
kalmaya çalışacaklardı….
Öylede oldu iki gün boyunca, otların yene
bilecek olanlarını keşif etiler.. suyu idareli kulandılar.. sabırla dönecek
olan gençleri beklediler… ikinci günün yani yedinci günün sabahına hepsi umutla
uyandı .. korkuluğun çevresine toplandılar gözleri dört bir yönde etrafı
kolluyordu… bir müjdeye hasret bekliyorlardı.. saatler geçti hava karamak
üzereydi. Ama ne gelen ne giden ne bir ses vardı…tam umutları tükenmişti ki bir
gencin onlara doğru koştuğunu gördüler..hepsinin gözleri fal taşı gibi açılmıştı
yürekleri ağzında gencin yaklaşmasını , bir an önce konuşmasını
bekliyorlardı…soluk soluğa olan genç olduğu yere yığıldı .. bir yudum su diye
bildi.. gölle ten süzdükleri bir avuç su getirdiler .. dudaklarını
ıslatan genç ..ona bakan binlerce göz altın da …
var
dedi buradan kurtulmanın bir yolu var……
bizim gittiğimiz yolun sonunda dar bir geçit var .. oradan sürünerek geçip ince bir köprüye geliyorsun ama işte oradan sonrası asıl zor olan… bu köprünün
altında
kocaman bir ateş yanıyor eyer
orayı geçmeyi başarırsan karşısı kurtuluş bir sürü insan el salıyor ..
bilge sordu.. peki diğer arkadaşların onlar nerede
ne oldu onlara
---hepsi
köprüyü görür görmez ardına bakmadan yürüdüler ..bir kaçı geçti .. bir kaçı da o ateşe düştü..
Geçende
tekrar geri dönmek istemedi el sallayan
insanlığa karışıp kaybolup gitti..
peki sen
dedi bilge sen niye döndün..
gencin
gözleri doldu..
---
oradan geçmek ten korktuğumdan değil …
oradan geçtikten sonra unutacağım insanlığımdan
korktum…köprünün başına geldiğimde birkaç dakika düşündüm
....eyer ki yaradan bana ve size bir şans daha verdiyse o köprüde ki yüklerimiz
hafiflesin diye olduğundandır diye
düşündüm ..ve geri döndüm… şimdi karar sizin… yolu biliyorum isteyeni götürürüm..
SON…
NOT:
TAMAMEN İÇSEL BİR KURGUDUR YAZDIKLARIM .. BİLİMSEL BİR DAYANAĞI YOKTUR…
İNSANLIĞA SADECE BİR BAKIŞ AÇISI İLE YAZILMIŞTIR… İLAHİ BİR MESAJDAN ÇOK SOSYAL BİR MESAJ OLARAK
DÜŞÜNÜLMESİNİ İSTERİM..İLAHİ AÇIDAN YAZACAK KADAR BİR DONANIMA SAHİP DEĞİLİM..
DEDİĞİM GİBİ KALEMİM BENİ NEREYE
GÖTÜRDÜYSE ORAYA KADAR İÇSEL BİR YOLCULUKTU..YORUMLARINIZDA BUNU GÖZ ÖNÜNDE
BULUNDURURSANIZ SEVİNİRİM..
Onlar kurtuldu mu bilemem… insanlık bu yolu bulunca galyana gelip bir birini ezmiş de olabilirler ..hatta oradan yine nefislerine ve insani hırslarına yenilip tek bir millet olarak çıkmak için bir birlerini katletmişler de olabilirler.. hep kötüsünü düşünmeyelim belki de insanca yaşamayı öğrenip zamanı gelince o köprüden el ele de geçmiş olabilirler.. belki de ekinler büyüdü ve onlar binlerce korkuluk yapıp yeni hikmetler de bekliyor olabilirler.. ben bilmiyorum .. sonucu düşünmekte sizin içsel yolculuğunuz olsun..iyi yolculuklar
Bütün
insanlığı seviyorum özelikle de o köprüden geçmeden iki dakika düşüne bilenleri….
Saygılarımla
Silgisiz CE…..