18*09*15 CUMARTESİ
Sendika mesajıyla koyulduk yola. 6 arabanın 52i doldu. Bir saat gecikmeyle yola düştük. Eğitimcilerle yolculuk yapıyoruz. Teröre karşı yürüyüş ve miting yapılacaktı. İspanya örneği uygulanacaktı. 1, 2 milyon kişi toplanmalıydı. Gezi kalkışması bir pati liderinin karşı mitingi ve esnafın isyanıyla sona ermişti.
Havaların sıcaklığından dolayı katılmakta tereddüt ediyordum ama katıldım. Kalbim orada atıyordu. Demokrasi yürüyüşlerine de gitmiş, cumhuriyet mitinglerinin etkisinin önlenmesinde çok rolü olan bu eylemlerde boy göstermiştim. Bununla övünüyordum.
İlerleyen yaşıma rağmen gitmek istiyordum. Güneş beni çarpıyordu, bundan korkuyordum. İshal olmuştum. Bundan korkuyordum. Eşime durumu açmıştım. O benimle alay edince katılmaya karar verdim.
Sessiz gidiyorduk. Arabanın yavaş gitmesinden başka bir sorunumuz yoktu. Klimalarla birlikte kalorifer de çalışıyordu. Aslında kalorifer çalışmıyor ama motorun sıcaklığı kaloriferden içeri vuruyordu. İki ateş arasındaydık yani.
Yanıma birkaç gazete almıştım. Yol boyunca onları okudum. Kelile ve Dimne de beraberimdeydi. Ondan okudum. Arkamda oturanlar sürekli konuşuyorlardı. Onlara kulak misafiri oluyordum. Önümdekiler de sanaldan fırsat buldukça laflıyorlardı. Okuma kültürü yoktu bu eğitimcilerin. Hazır beleş gazeteler bile onları ilgilendirmiyordu.
Beleş yolculuk yapacaklardı. Birçoğu iktidarın gözüne girmeye çalışıyordu. İktidara yakın sendikanın gezisine katılarak yüksek mevkilere gelmeyi planlıyorlardı anlaşılan. Çoğu idareciydi. Ama bulundukları yerden bir üste çıkmayı hedefliyorlar, bu eylemde boy göstererek amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlardı. Samimi olanlar yok değildi. Ama kaçta kaçı belli değildi. Umarım çoğudur.
Güç bela vardık. Arabalardan indik. Nerde nasıl buluşacağımız hakkında bilgi verilmiyordu. Tam bir sürü psikolojisindeydik. Yola koyulduk. Sıhhiyeye doğru gidiyorduk, oysa Ulustan başlayacaktı yürüyüş. 'Herhalde geciktiğimiz için 'diyordum yürüyüşü kaçırmış olmalıydık. Sıhhiyeye varmadan kafileye ulaştık. Ben güneşten dolayı gölgelere kaçarken kafileden ayrılmıştım. Yürüyüş yeni başlamıştı ama bu söylendiğinin aksine Sıhhiye’den yola çıkılmıştı.
Ben yürüyüşe katılamayacaktım. Çimenliklerde oturdum. Ayakta kalabilmek, güneş çarpmasından kurtulmak , hayatta kalabilmek için yapmam gereken buydu. Su içiyor, çimenliklere yatıyor, kalabalığı coşkuyla seyrediyordum;oysa orada olmayı ne kadar isterdim. Yaş ve sağlık sorunum olmasa, ben de o uzayan bayrağın altında olsaydım. Eylülün ikinci yarısı olduğu halde yakıcı bir güneş vardı. Ambulanslar siren çalıyordu. Demek ki benim gibi hassas insanlar vardı ve kendilerini dizginleyememişlerdi.
Nasıl olsa buraya döneceklerdi. Biraz dinlendikten sonra Sıhhiye’ye doğru yola çıktım. Ankara çok değişmişti. Bu kısa mesafede uzun bir park ve iki ayrı şelale yapılmıştı. İkindi olmuştu. Namazı kılmak gerek dedim. Mescit serindi. Kur’an okudum biraz." Miting bitti mi" dedim yoldan geçen birine "hayır dedi daha başlayacak".
Şelalenin yanında onun sesiyle dinlenmek ve kafileyi beklemek için oturdum.Oradan kalkıp ulusa doğru yürümek istedim ama ancak öbür şelaleye kadar gidebildim. Oradan öteye adım atmam mümkün olmadı. Cesaret edemedim.
Ankara tadına doyulmaz olmuştu. Yıllar önce Kızılay’a dek buralarda oturacak yer bulamazdınız. Üstelik bir sürü yollar yapılmıştı. Alternatif yollar, üst geçitlere rağmen yeşil kat be kat artmıştı. Bazıları bunları hiç görmüyor, iki ağaç söküldü diye kıyamet koparıyorlardı. Yeşili 10 kat artıran bir yönetime karşı yeşil katili suçlaması yapılıyordu.
Bu algı yönetimi değil de neydi. Dış mihrakların kiralık adamları kötü bir senaryoyu oynuyorlardı. Barajları istemiyorlar, yollar yapılmasına karşı çıkıyorlardı. Oysa evlerine elektrikli aletleri sokmakta yarışıyorlardı. Konforlarını arttırdıkça arttırıyorlardı. Bunca elektrikli aletin ihtiyacı enerjinin nereden geleceğini sorgulamıyorlardı.
Nükleer santrallere de alabildiğine karşıydılar, barajlara da. Bir tek rüzgar enerjisiyle tüm enerji ihtiyaçlarını karşılayacaklarını sanıyorlardı. Örnek aldıkları ülkeler onlarca yıl önce bunları yapmışlardı. İşlerine gelince 'dışardan enerji satın alıyoruz' derlerdi. Komünist Bulgar yönetiminden enerji almayı zül kabul ediyorlardı. Enerji üretimini de doğaya aykırı bulmaktan geri kalmıyorlardı.
Kafile geri gelmedi bir türlü. En son bir polise sordum. "Bitti" dedi miting. Allah Allah demek biz yanlış bilgilendirilmiştik. Ya da güvenlik amacıyla rota değiştirilmişti. Ya da yalnızca ben yanlış algılamıştım olayı.
Arkadaşıma telefon etmek aklıma geldi. Dönmüşlerdi Ulus’tan. Arabadaydılar. Ben de yola koyuldum. Ama içim buruktu.
Heyecandan mahrum kaldığıma mı üzüleyim arabaya varmakta geciktiğime mi bilemiyordum.
Hiçbir araba durmuyordu. Hızlanıyordum sürekli biri arıyordu. Beni yanlış bilgilendiriyorlardı. Araba yerini değiştirmişti. Durduğu yerin arkasındaki otoparktaydılar ama hiçbiri doğru tarif vermiyordu.
Hipodromu geçtim. Hala yürüyordum. Taksiye bin diyorlardı. Bindim. Meğer geçmişim. Taksici beni dolaştırdı. 'Biraz geri yürü' diyebilirdi, demedi. Dolaştırdı. Paramı aldı, geçtim yerin bu kez karşısına beni bıraktı. 'Yuh olsun' diyordum bana bunca stresi verip de yanıltanlar. Yuh olsun doğru dürüst bir tarifi beceremeyenlere.
Arabaya vardım. Beni linç etmeye kalktılar. Yarım saat geç kalmış bedelini de ödemiştim. Benden başka gecikenler de vardı. Benim gecikmem onlara en fazla 15 dakika kaybettirmişti. Yine de helallik istedim.
Yolda şoför beni kınamaktan geri durmadı. Ve nispet yaparak molada 20 dakika keyf yaptı. Bana ' eline fırsat geçti git ona çıkış' dediler. 'Ben fırsatçı değilim' dedim.
Yorgunluktan bitmiştim. Molada masaj koltuğuna oturdum. İyi gelmişti. Sonra uyudum. Eve geldiğimde yorgundum biraz. Kuran'ımı okudum, virdimi çektim. Uyumuşum. Sabah kalktığımda şaşılacak şekilde dinçtim.
Ahmet KemalKayıt Tarihi : 19.9.2015