YAZ TATİLİ
Geçip giden yaz tatili zevk vermedi hiç bana. Bir yandan aşırı sıcaklar ve aşırı sıcakların hareketlerimi kısıtlaması yaz tatilimi zehir etti bana. Herhangi bir tatil kültürüne sahip olamamak da cabası. Aileden gelen bu kültür bizde yok. Babam tatil bilmezdi. Yıllık iznini evde geçirirdi. Biraz tembellik yapmak, biraz fazla uyumak ona yeter de artardı bile.
Dedem zaten tatil nedir bilmezdi. O köyde kuran kursunda hocalık yapar, hafta sonlarında eve dönerdi. Kendini tümüyle ibadete vermiş bir Allah adamının tatille ne işi olabilirdi ki. Tatil kelimesi onun lügatinde bile yoktu. Emekli de olmamıştı zaten. Resmi olarak herhangi bir iş yapmamıştı. Çalıştığı kurslarda onun adına SSK yatırılmamıştı. Zaten az bir ücretle çalışır, takdir edilen ücretin bayağı bir kısmını da kuruma bağışlardı.
Babam onun aksine ne yapıp yapıp diyanet kurumuna bağlı bir din adamı hüviyeti kazanmıştı. 25. Yılını doldurur doldurmaz emekli olmuş, emekliliğin tadını çıkaramadan hastalanmış ve çok geçmeden dünyasını değişmişti.
Bense 27. Yılımı çalıştığım halde babamın akıbetine uğramamak için emekli olamıyorum. Oysa dinlenmeye öyle ihtiyacım var ki. Ama emekli günlerimin kabus günlerim olacağı korkusuyla karar veremiyorum.
Bu yaz tatilleri emeklilik günlerinin bir provası niteliğinde oluyor, ama bu provalar bir türlü mükemmelleşemiyor, kötü bir denme olmaktan, emeklilik kararını ertelemekten başka bir şeye yaramıyor.
Düğünden, dost ziyaretleri, özlemli karşılaşma ve toplantılar bana yeterli gelmiyor, öğrencilerimle geçirdiğim o zevkli anların yerini hiç biri tutmuyor. Sabah erken işe gitmek, sınıfa girmek, öğrencilerimin tatlı bakışları, onların sevgi ve sempatisi beni mutlu ediyor.
Geri dönülmez yola girmek bana esrarlı bir yolculuk gibi geliyor, karar vermemi güçleştiriyor, 65 yaşına kadar bu kararsızlığımı sürdüreceğimi sanıyorum. Bu şekilde kararsız bir olarak görevimi sürdürecek, zorunlu emeklilik yaşından sonra ne yapabileceğimi düşünmeye çalışıyorum.
Bu düşüncelerle geçen yaz tatilinden sonra yeni ders yılına hazır psikolojimle emeklilik düşüncesi ve çalışma gayreti arasında gidip geleceğim. Yıllar önce hep 25. Yılımı bekledim. Hiç gelmeyecekmiş gibi düşündüğüm bu 25 yıl bir çırpıda geçip gitmiş, 59 yılı devirmiş, torun torba sahibi olacağım günlere ermişti.
Hey gidi hayat. Ne çabuk geçtin. Hele dün gibi gelen gençlik yıllarımın geçip gitmesi karşısında derin bir hüzne kapılıyor, ölüm duygusu içinde şiirler yazıyor, yeniden aşık oluyor, hayal aleminde yüzerek her şeyi unutmaya çalışıyorum.
Ama hala yaz tatilinin zevkine varamıyor, kendimi bir anafora kaptırarak mutsuz etmeyi beceriyorum. Oysa gençlik ve olgunluk yıllarında en azından yaz gecelerini tek başına uykusuz ve sükûnetle geçirerek mutlu olabiliyor, ama sanat açısından verimli olamıyordum.
Demek ki sanat mutsuzluktan doğuyor, hayattan mutluluk alamayanların sanattan mutluluk çıkardıklarını söylemeleri beni hiç şaşırtmıyor şimdi.