Bir alacakaranlığın mâteminde
soludu Vav, Elif'in sevdâsını...
O'nun mağrur duruşuydu ruhunu iki
büklüm eden...
Bir başkaydı asâleti...
Bir başka yeri vardı Hakk katında,
Kimseden korku nedir bilmeden...
Belki de buydu O'nu gözünde
yücelten tek neden...
Üç kere besmele çekmeden bakmazdı
Ay tanrıçası sûretine...
Yeterdi bir Elif miktarı kadar
cevap verse hislerine...
Kırılsaydı bir kere gönlünün
inadı;
Cümle âlem tersinden görünecekti
gözlerine...
Çok şahaneydi Elif;
Belki de bir bahaneydi...
Güzel olan alfabedeki bütün
harflerden gizli duâlarıydı İlah-i Kudret'e...
En az günde beş vakit
teslimiyetiydi güzel olan...
Akreple, yelkovana kafa tutup;
kırıldı sanki zemberek...
Savurdu rüzgâr bir teli görünmeyen
saçlarını Vav'ın hayalinde...
Mahreçler karıştı ilân-ı aşk
ederken titreyen dudaklarında...
Ama olgun değildi Elif gibi...
Öğrenmeliydi yeri geldiğinde
ayakta da durmasını...
Hani titremeliydi bedeni yeri
geldiğinde...
Gözyaşları çağlamalıydı hani...
Gel gör ki durulmuş sulardan da
hafif gibiydi...
Ezan sesinde ayrılması gerekiyordu
gövde, baştan...
Âdeta kalp, ikiye bölünmeliydi...
Berzah alemine selâ verilmeden
önce gidilmeliydi...
Ölmeden önce ölmekti mutlu eden
Elif'i...
Bir tek Yaradan'a eğilmekti kul
olmanın târifi...
Gün geldi Vav, bütün
teslimiyetiyle büktü boynunu...
Ama bi' şeyler eksikti sanki...
Doğrulmasını da bilmeliydi Elif'le
aynı safta bulunmak,
Hakk'a yâr olmak için...
Belki de daha dolmamıştı vakit...
Doğru olmaktı asıl gâye...
Çok şahaneydi Elif;
Belki de bir bahaneydi...
_/' İbrahim Halil MANTIOĞLU '\_