Biz, on yıl boyunca aynı yolun yolcusuyduk,
Aynı denizin dalgaları, aynı güneşin ışıklarıydık,
Diz dize oturup, çayımızı paylaşırken,
İnanırdık, bu sevdanın hiç bitmeyeceğine.
Sonra sen, bir sabah vakti,
Çıktın yola, gözlerinde bir belirsizlik,
Ne tam kaldın, ne tam gittin,
Yüreğinde bir kuşku, zihninde bir soru.
Oysa biz, bu yola çıkarken,
Aynı kavgayı verdik, aynı türküyü söyledik,
Seninle yaşadık, seninle güldük,
Ama en çok, seninle susmayı öğrendik.
Gelip gidiyorsun,
Bir tren gibi, durmadan,
Her durakta bir nefes alıyor,
Sonra yeniden uzaklaşıyorsun.
Nedir bu, sevgilim,
Bir adım ileri, iki adım geri?
Bir yandan benimlesin,
Bir yandan benden çok uzakta.
Seninle yaşanan her an,
Bir memleket gibi özleniyor,
Ama sen, o memleketi terk eden bir yolcu gibi,
Geri döndüğünde, her şey biraz daha yıkılmış oluyor.
Gönlümde bir isyan,
Dilimde yarım kalmış türküler,
Sana söyleyecek çok sözüm vardı,
Ama seninle hep sustuk.
Bu sevda, bir kavgaya dönüştü,
Bir tarafı sen, bir tarafı ben,
Ne sen galip geldin,
Ne ben bu savaşı kazandım.
Artık anlıyorum ki,
Bu yarım kalan hikaye,
Ne tam yazıldı, ne de tam silindi,
Seninle yaşanan her şey, bir başkaldırıdır şimdi.
Gitmek istiyorsan, git,
Ama bil ki,
Bu sevda, asla yenilmedi,
Biz yenilmiş olsak da.