Sığ Bulmaca Derin Buluşma Ve Diğerleri Öte Yüzü
Kürşat sabah bir sıkıntıyla uyanmıştı yataktan eşi hala uyuyordu masumane.Kurulmuş saat gibiydi oğlu saatin beş buçuğunda uyanır bilgisayarın başına geçer ya da televizyonun başında uyuyakalırdı.Oğlan ergenlik çağında olduğu için ne Kürşat bir şey söyleyebiliyordu ne de söylese oğlan toz penbe dünyasından ayrılabiliyordu.Oysa bu yıl ortaokul son sınıftaydı ve şekil değiştiren Oks sınavının ikinci ayağına girecekti.Kız bir başka triplerde lise sonda ama her geçen gün üniversite sınavından uzaklaşan bir ruh halinde.Bıkkınlık ,yorgunluk ,boşvermişlik...
Bu hale oldukça canı sıkılan Kürşat artık söylemenin kar etmediğini anlamış eşine bırakmıştı son yılında çocukları,karışmıyordu artık içinden sövmek dövmek geçse de.
Cumartesiydi bugün,ama hafta içiymiş gibi uyanmış odaları gezmiş de içindeki sıkıntı bir türlü geçmemişti.Hayırdır inşallah bir kötü haber mi alacaktı yoksa kötü bir olay mı yaşayacaktı.Hayat süprizlere gebe dedi kendi kendine...Evet süprizlere gebeydi gerçekten 1996 yılında memleketine dönerken nice güzellikleri hayal ederken güzellikler bir bir kaybolmaya ya da kararmaya başlamıştı yaşamında.Önce 1997 yılında en sevdiği ağabeyini kaybetmişti ,bir kış günü soğuğu gibi yüreğine oturmuştu bu ölüm vedasız gidiş.Adamım derdi ona öyle de sıcaktı ki ilişkileri sekiz erkek kardeş arasında sondan ikinci olan Kürşata çok yakındı Veli.İskenderun Demir Çelik Fabrikasından emekli olalı henüz iki yıl olmuştu.Yıllarca fabrikanın pis havasını solumak belki de onun yitişinin habercisiydi.Emekli olduktan sonra uzaklaşmak istemişti o bölgeden de çocuk ,eş kaygısı okul iş kaygısı istemediği orada yaşamak zorunda bırakmıştı bu dünya güzeli yüreğe sahip ağabeyi...
Sonrasında bir başka olay daha yaşamıştı Kürşat ki,belki de pişmanlığımım ,keşkeleştiği dönüm noktası olmuştu yaşamında.Aileyle kopmuş kardeşler arasına karakedi girmişti bir kez.Huzuru kaybetmişti herşeyden önce.Böyle bir ortamda çocuk yetiştirmek mümkün müydü,mümkünse bile bundan ötesi olamaz diye düşündü o kısacık sürede.
Bir çok kez eşiyle tayin isteyip memleketi terketmeyi düşünmüşlerse de kurulu düzeni yıkıp atmak kolay olmuyordu.Oysa Kürşat çoktan gözden çıkarmıştı memleketle ilgili herşeyi...Evi barkı satlığa bile çıkarmıştı.Ama eşi bu konuda destek olmuyordu.Kurulu düzeni bozmak taraftarı değildi huzursuzluk en fazla kendisini vursa da...
Derin bir offf çekti Kürşat sigarasını yakarken,gerçi adeti de değildi aç karnına sabah sabah sigara içmek de bugün her şey gibi farklıydı Kürşatın hareketleri davranışları hayata bakışı.Çoktandır edebiyatla da ilişiğini kesmiş küsmüştü adeta güzele güzelliğe.Oysa ne zaman böyle bir ruh haline girer,kalem kağıt elinden düşmezdi.Başucundaki deftere baktı yazmayalı koskoca bir hafta olmuştu.Sonra televizyonun üstündeki defter de öyle açılmamıştı hayli zaman...Bitti dedi bitti...şiir de yok edebiyat da senin için...Sahi bitebilir miydi,edebiyatsız yaşayabilir miydi.Hele ki böylesi sıkıntıların acıların çığrıştığı iklimlerde Kürşat yazmadan durabilir miydi.Duruyorum işte ,yazmayınca ölmam ya ,ölnedim ya dedi ...eşinin sessizce kendisine yaklaştığını görmemişti.
...
Sessizce yaklaşan eşi soran gözlerle bakıyordu``neden erkencisin ``der gibi.Bazan bir bakış bazan söylenmeyen ama hissedilen durum kişiyi çaresiz koyabiliyordu.Kürşat da o hali yaşamış o kısacık bakış anında da;
-Sorma bir tanem,bir haldir ki uykularımı bölüyor beni huzursuz ediyor.İnan ne olduğunu da bilmiyorum.demiş ve susmuştu.Eşi uyku mahmurluğuyla tebessüm etmiş ve,
-Olur canım ,sıkma canını havadandır...demiş ve mutfağa geçmişti hiçbirşey olmamış gibi.Ona da bozulmuştu kürşat.iki kelime edip çekip gitmesi üzmüştü... zaten permeperişan bir ruh hali içindeyken yirmi yıllık hayat arkadaşı ancak bu kadar ilgilenmişti.Bir sigara daha yaktı biraz da kızgınlıkla.
Gözünün önünden yakın geçmişi hiç gitmiyordu,ne kadar unutmak istese de.Oysa hep içine gömmüştü ,aileye yansıtmamak için feveranlarını ,öfkesini.Çıkıp bir bağırsa ,haykırsa tüm insanlara ...sevgiyi ,sevgisizliği anlatsa,olmadı kini ,nefreti...
Yirmi yıl ,otuz yıl geriye gitmek istedi bu karmaşa içinde.Üniversite yılları.Erzurum,yurtlar ve dostları canlandı bölük pörçük.Gülen bir kaç sima vardı orda,buruk anılar ve gün gibi parıldayan dostluklar.Yanıbaşında can dostu gardaşı İlyas...Ne vardı sanki şimdi yanımda olsan dedi kısık bir sesle.Yine Erzurum`u fethederdik seninle.
Cumhurriyet mahallesi,Dadaş,Yoncalık...O ne, orda bekleyen birkaç tanıdık sima,el ediyorlar hepsi birden.En öndeki subay kızı İnci mi desem,yanındaki hemşerim Nilgün...Ama dur bunlar tek başına gezmezler o ,biraz uzak duran yoksa...O mu ?Ne işi var ki onun 84 eylülünde vedasız gitmemiş miydi.Ben yaklaşıyorum o, uzaklaşıyor.Hülya mıydı o serap mı yoksa.
Dalmıştım eskilere mi ,ötelere mi bilinmez de,kendime geldiğimde kirpiklerim ıslanmıştı,yanağımda hissettiğim sanki yılların geçmişliğiydi.``Kahvaltı hazır`diyordu mutfaktan bir ses.Kızımdı herhalde çağıran.Elimi yüzümü yıkama bahanesiyle yok ediyorum yılların izini yüzümden.
Kahvaltı mı yaptım,yoksa adet yerini bulsun diye masada mı oturdum farkında değildim.Eşimin,``biraz gerçek aleme dönsen`kinayesiyle dönmüştüm ötelerden.
Öyle ya kahvaltıdan sonra ev dağılacaktı . Kız ve oğlan dershaneye,eşim kursa...Eyvah dedim,yine yapayalnız kalacaksın Kürşat.Kaderin yalnızlık...``İyisi mi sen biraz daha yat dedi eşim.Ne de olsa bir işin yok ,hem cumartesi bugün.Senin yerinde olmak isterdim...`` ``Olma dedim ,olma...``kısık sesle söyleme rağmen duymuştu eşim ,bozulsa da belli etmemeye çalıştı.Hareketleri sitemini belli ediyordu.Yüreği burkulmuştu birkez.O halde kursa gitmesine razı olamazdım.Yatak odasına çağırdım kahvaltıdan sonra da dargınlığını almak için...Ruh halimin karmaşasından bahsettim.Bu ruh halinin olmamasıydı kastım ...Anladı elbet de erken gelirim merak etme sen iyisi mi yat uyu,düşünme bir şey,dedi kapıyı kapatıp giderken.
Çocukları da yolcu etmiştim,evde sessizlik...Arada bir yukardan gelen ayak sesleri de olmasa herhalde koca dünya küçücük odama hapsedecekti beni.sİTEYE BAKSAM,ŞİİR YAZSAM DİYORUM KALEM KAĞIT SANKİ DÜŞMAN almadan elime bırakıyorum.
Dün ,bir dostla konuştuk uzun bir nekahat devresinden sonra.Acaba yine msn`de olabilir mi diyorum...Evet msn`de ama yok...Onunla konuşsam belki bu ruh halini anlar anlatır diyorum...da en lazım olduğu zamanda kayıp yine.Biliyorum onun da hayli sıkıntıları var... Sanki ordaymış gibi sesini duyuyorum .``Hocam nesre dön!`` diyor.``Şiirler yapar mı böyle`` diyorum.``İşte şiirlerin işte sen ...`` diyor.
Sahi,şiirleri mi boşasam ya da dünyayı mı diyorum kendi kendime.Mozan dost beliriyor Galata`da elinde misinasız olta.Gel dostum gel diyor.``İstanbulda olmak vardı,anasını satayım diyorum.Mozan işte Orhan Veli diyor...
Muzafer çıkageliyor elinde güllerle,muhabbet getirdim dostlara diyor.Hemen yanıbaşında muhabbet dostları...
(
Sığ Bulmaca Derin Buluşma Ve Diğerleri Öte Yüzü başlıklı yazı
Lütuf VELİ tarafından
16.05.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.