NASRETTİN HOCA’NIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Takvimde yazıldığına göre, dün Nasrettin Hoca’nın ölüm günüymüş.
Hoca’nın en beğendiğim fıkrası şudur:
Çarşıda papağan iki
altına satılıyormuş. Hoca, hemen eve gidip hindisini getirmiş ve dört altına satılılığa çıkarmış. Gülmüşler, “O hindi dört altın eder mi hiç?” diye sormuşlar. Hoca, “Ufacık bir kuş iki atın ederse benim koskoca hindim dört altın etmez mi yani?” demiş.
“Ama o konuşuyor” demişler.
Hoca, “Benimki de düşünüyor” diyerek hepsini susturmuş.
Bu fıkrayı duyan, okuyan çoğu kişi içindeki derin anlamı düşünmez, güler geçer.
Ne de olsa, kazanın doğurduğuna inanıp öldüğüne inanmayan, Hoca’nın maya çaldığı gölü kurutan insanlarız biz. Düşünmeyi gereksiz görür, düşünmeden konuşur dururuz. Önceden ak ak düşünmeyiz de işin sonunda kara kara düşünürüz. Düşünceler demek olan efkar bizde üzüntü sanılır. Düşündüren, güldüren kişilere kuşkuyla bakılır, soruşturma açılır…
Eskiden Akşehir’de gülmece öyküsü yarışması düzenleniyordu. Bunlardan birinde ben de bir ödül kazanmıştım. Ödülümü almak üzere Akşehir’e davet edildim. Orada fincancı katırlarını ürkütmeden gezip dolaşırken aklıma Hoca’ya değil de eşeğinin sözüne inananlar aklıma geldi. Dünyanın ortasının nerede olduğunu gördüm. Mizahın gülen düşünce olduğunu, düşündürmeyen, düşün-dürtmeyen bir mizahın insanlara yararının dokunmadığını anladım. Hoca’nın türbesini de ziyaret ettim. İster istemez güldüm; çünkü türbenin her tarafı açıktı ama kapısında bir kilit vardı! Beni asıl güldüren, Hoca’nın yattığı yerin üstünün Akşehir Sporun renkleri olan sarı, yeşil renklerle boyanmasıydı…
GÜLMEYEN İNSANIN KARNI TOK OLSA BİLE RUHU AÇTIR
GÜLMEK; HAVA, SU, EKMEK GİBİ ÖNEMLİ BİR İHTİYAÇTIR.
Erhan Tığlı