‘’Edebiyat sitelerinden birinde oldukça popüler olan bir şair kardeşim, Güne
gelen buruk, hüzünlü bir sevda şiiri yazmış. Bende yorum kısmına; Yanık bir
kaval sesi gibiydi şiir diyerek kısa bir yorum düştüm. Şair kardeşim bu
yorumdan hoşnut olmamış ve bana mesaj olarak; Şiirime bu
yorum hiç yakışmadı şiirin özüne vakıf olmamışsınız diye bir göndermede
bulundu. Ardından mesaj yazmamı engellediği için bende ne cevap verebildim ne
açıklamada bulunabildim. Sonuç olarak içimden Yanık bir kaval sesi ne anlama
gelir diye bir yazı kaleme aldım. Bu yazıyı kaleme almam vesile olan şair
kardeşime teşekkür ederim.’’
Kaval farklı ağaçlardan yapılmış olup, Anadolu’nun değişik yörelerinde
çeşitli kaval havaları bulunmaktadır. Bununla beraber benim ele alacağım konu,
yanık bir kaval sesinin neleri barındırdığı, bu yanık seste ne sırların
gizlenmiş olabileceği üzerinedir.
Kaval, orta Asya’dan çıkarak göçler sonucu hayvancılık yapan tüm
toplumlara taşınmış, o toplumlarda müzik enstrümanı olarak kullanılmıştır. Anadolu’da
öncelikli olarak çobanlar tarafından koyun ve keçileri sakin kılmak, yönetmek
amacı ile kullanılmış olsa da, zaman içinde çobanların yaşadıkları, gördükleri,
içinde bulundukları zorlu şartları anlatan bir araç haline dönüşmüştür.
Kaval, sadece hayvan gütme amaçlı olarak kullanılır demek yanlış olur.
Şayet böyle olsaydı bütün çobanların kaval çalmayı bilmesi gerekirdi. Buna
bağlı olarak Dünya’nın birçok yerinde, büyük sürülerin bulunduğu Avustralya’da,
Patagonya’da(Arjantin) tüm çobanlar kaval çalmak zorunda olurlardı. Halbuki
koyun ve keçi sürülerinin yönetim, sevk ve idaresinde en çok çoban köpekleri
görev almaktadır.
Çoban dediğimiz insanlar; Anadolu köylerinde ve kasabalarda yaşayan, çoğu
kez yoksul, yalnızlığı seven, biraz da ötelenmiş olan bireylerin, hayvan gütme
işlerinde görev alanlarıdır. Çobanların çaldığı kaval, sürünün sakin kalması,
yönetimi için olduğu kadar, çobanın barındırdığı duygu yükünü, içinden geldiği
gibi anlatmaktadır.
Müziğe yatkın çoban, çevresinde gördüğü, yaşadığı olayları, acıları ve
yoksulluğu bulunduğu toplumun dışında elindeki üflemeli araçla, gittiği
dağlara, yaylara, derelere, ormanlara anlatan kimsedir. Çobanın gün boyu
zamanını geçirdiği dağlar, yaylalar, çiçeklerle dolu düzlükler, her daim insana
buruk bir özgürlük hissi tattıran mekanlardır.
Böylesi mekanlarda duyulan bir yanık kaval sesi, bir insanın ruh dünyasını
derinden etkiler. Yaşanmış büyük bir aşkı, sevgiliyi, ana baba özlemini
çağrıştırır. Bu nedenle bir sahnede değil de, doğal ortamında duyulan Yanık bir
kaval sesi insanın ruh dünyasını alt üst eder. Pek çok gizli sırların barındığı
o yanık ses, bazen gözyaşı olur, bazen güçlü bir haykırış, bazen de derin bir sessizlik
olur.
Sürülerin gün boyu dolaştığı yerlere bakacak olursak, engin dağlar, uçsuz
bucaksız yaylalar, çeşit çeşit çiçekler ve uçuşan böcekler. İnsana yalnızlık
hissini veren görkemli ortamlar. Eriyen kar sularının çıkardığı en güzel
melodiler, tertemiz doyumsuz lezzette sular, bazen berrak bazen bulutların
insanı kucakladığı değişken hava. İşte bir insanın böyle bir ortamda içinde
bulunduğu ruh hali ve uzaktan gelen Yanık bir kaval sesi….bir insanı bir anda farklı zamanlara alıp götüren
bu seste her bir insan kendine düşen payını alır. Hele çoban zor bir sevda
içindeyse, bu kaval sesi o kadar çok yanık çıkar ki olduğunuz yerde mıhlanır,
mest olup kalırsınız.
Efendim demem o ki, ben yanık bir kaval sesini o kadar çok önemserim ki o
sesin içine yaşadığım onlarca yılı sığdırır, anılara dalıp giderim. Hele birde
çocukluğumda az da olsa çobanlık yapıp, kaval sesi dinleyip engin dağları
dolaştım ya…Ne belleğimden silinir o ses, ne de hüzün dolu duygularımdan.
Yaşanmış bir aşkın acı hatıralarını yaşatır yeniden.
Yanık bir kaval sesi deyip geçmemeli insan. Anadolu coğrafyasında
dağlarının sesi, rüzgârların arkadaşı, tüm canlıların yoldaşıdır. Kusur varsa
af ola.
Saygılarımla…
Mehmet Macit
04.02.2025
Dikili/İzmir