‘’Dost görünümlü düşman her daim olur.’’ Dünya’da her büyük Devlet
kendini ayakta tutabilmek, halkını refah içinde yaşatabilmek için, başka
devletleri sömürme, zenginliklerini elde etme amacı güder. Bunu yaparken de
diğer Devletlerin güçlü olmaması, kalkınmaması için her türlü oyunu kurar ve
yönetir. Geçmişte güçlü olan kimi Devlet açıktan askeri müdahale yoluna
giderken, zamanla daha kolay ve başarılı metotlar uygulamaya başladılar.
Kalkınmamış, güçsüz devletlerin veya ileride kendi çıkarlarını engelleme
potansiyeline sahip milletlerin içine yerleştirdiği, kendine hizmet edecek
yandaş, ajan vs ile Devletleri sürekli bir kaosun içine iterek, bazen parçalara
bölerek sömürme planlarını uygulamışlardır. Bu açıkladığım durum tamda Ülkemiz
üzerine oynanan gizli, açık oyunların en bariz şekilde oynandığını gözler önüne
sermektedir.
NATO üyeliğimizle başlayan yakın ilişkilerde, güçlü olarak gördüğümüz
Devletler, hep tek taraflı ve kendi çıkarı için oyun kurdular. Yetmişli yıllarda
çok fazla kardeşkanı döküldü ülkemde. Pek çok değerli insanımızı bu kavgalarda
kaybettik. Her iki tarafı da kendi çıkarları için kullanan, yardım ve yataklık
eden pek çok Emperyal Devlet vardı ve ortak çıkarları örtüşüyordu. Yıllar süren
bu kargaşa ve kavga sonucu, yapılan askeri müdahaleyle; (ki bu müdahalede
kimlerin payı ve desteğinin olduğu, ellini ovuşturduğu artık açıkça
bilinmektedir.) Memleket aşkıyla yetişen ve düşünüp fikir üreten gençliğin
üzerinden silindir gibi geçilmesinde en büyük pay elbette dost sanılan düşman
Devletlerin bitip tükenmek bilmeyen emperyalist çabalarıydı.
Yeter mi? Yetmezdi elbet. Fethullah denen ve gizli emeller için
kullanılmaya hazır, sözüm ona büyük Ulema! Kırık yıl bu ülkenin bağrından çıkan
zeki, akıllı çocukları, kendi özel okullarında, kendine has bir din anlayışı
ile yetiştirdi. Amaç gizliydi ve sonunda ortaya çıktı. Çıktı da kırık yıllık
beynimizi de alıp götürdü. Maddi ve manevi kaybımızın değeri parayla
ölçülemeyecek kadar büyük oldu. Dost
görünen düşman Devletler sayesinde, yüz binlerce insanımız, gencimiz heba oldu.
Yeter mi ki? Yetmezdi elbet. Seksenlerde başlayan ve yıllar süren bir
terör belası ile kırk yılı aşkın, Ülkemin genci, yaşlısı, her meslekten her
kökenden insanı yok edildi. Ülkemin çok büyük kaynakları terör belasına
harcandı. Ne doğru dürüst bir yatırım, nede düzgün bir kalkınma gerçekleşti.
Bütün bu terör eylemlerine rağmen Ülkemin güzel insanları kardeşliklerini bozmadı.
Bu bakımdan dost görünen gizli düşmanlar hayal kırıklığı yaşadı. Lakin planlar
uzun vadeli ve her koşulda değişkenlik gösterdiği için yeni yeni planların
devreye sokulmasına devam edildi.
Yeter mi? Yetmez elbette, henüz oyun bitmemişti. Doksanlı yılların sonu
ve iki binli yılların başında ortaya çıkan ekonomik kriz(büyük planlar için
bilerek çıkartılmıştı ) sonucunda, Merhum Kemal Derviş eliyle uygulanan
ekonomik planlarla, Ülkede satılmadık fabrika kalmadığı gibi yer altı yer üstü
madenler ve doğal zenginlikler talan edildi, edilmeye devam ediyor. Hedeflenen
planlar doğrultusunda Ülkemizin içi boşaldı. İyi sandığımız, lakin dış güçlerin
istek ve emellerine hizmet eden bu planlar sonunda, ülkem insanı açlığa,
yokluğa mahkum edildi. Ülkem insanı ülkesinden soğutuldu. Gençlik ülke dışına
gitmek için can atar oldu. Sebebi gayet basitti. Ülkemin gençliği diğer
ülkelere gitmek isterken, Ülkemim içine milyonlarca Arap, Afgan, Afrikalı
gelmeye başladı. Hedef; Ülkemin Demografik yapısını değiştirmekti. Bir nebze
olsun bunu da başardılar.
Yetmezdi elbet. Ülkemi yönetenler iki binli yılların başlarında Ülkeye
gelen dış odaklı sermayenin uzun süre devam edeceğini sandılar ve gelen parayı yollara,
betonlara, binalara gömdüler. Deniz bittiğinde gerçekler ortaya çıkmış, hazine
boşalmıştı. Taze para gerekiyordu. Hükümet kaynak bulmak için İngiliz
bankerlerine, İngiliz destekli Körfez sermayesine muhtaç olmuştu. Genç nüfusu
azalan, üretimi azalmış, ithalata dayalı ekonomik model sonucunda, Ülke insanının
büyük kısmı yoksulluğun içine itildi. Yapılan gizli planlar bir bir işliyordu.
Yeter miydi? Asla! Yirmi yıldır süren yeni Türkiye hayali ile bilim
alanında gelişmeler duraklamış, dindar nesil düşüncesi ileri sürülerek, Milli
eğitim eliyle eğitim yerle bir edilmişti. İnanıyorum ki bu yapılanlarda dış güç
dediğimiz devletlerin telkin ve tavsiyeleri elbette vardı, hatta yöneticilere
el altında bu uygulamalar dayatılmıştı. Üniversitelerde kalite çok düştü.
Ülkemin her şehrine açılan yetersiz Üniversitelerden mezun olan gençler,
diploma elinde işsiz dolaşır oldu. Kaliteli insan yetiştirmede sınıfta
kalmıştık.
Büyük Ortadoğu Planı çerçevesinde, bir Ülkeye istediğini yaptırmanın
yolu, o ülkeyi güçsüzleştirmek, zayıf kılmak, sonunda, tek adamlı bir rejim
dayatmaktı. (Tek adamla yönetilen
Ülkelerde, hedeflenen planlar çok daha kolay uygulanırdı). Bu plan
doğrultusunda altı yüz vekilli Türkiye Büyük Millet Meclisi pasif duruma
getirildi. Sarayda kime hizmet ettiği belli olmayan danışmanlarla Ülke
yönetilir oldu. Halkın istek ve arzuları, yaşam kalitesi, geçinme zorlukları
artık önemli değildi. Ülkede cebi dolu bir kısım zengin, çok daha zengin
olurken, bu zenginlerin çoğu kazançlarını ve yatırımlarını Ülke dışına sevk
etme yoluna gittiler. BOP adım adım işliyordu.
Yeter miydi? Henüz plan tamam değildi. Ülkemin üzerinde Son tango
oynanmalıydı.
Oyunun son perdesi görücüye çıkmıştı. Askeri alanda gerekli atılımların
yapılamaması, savaş uçaklarının bile verilmemesi, doğrudan yatırımların durması, işsizlik, tükenen
bir ekonomi, yaşlı bir nüfus. Türkiye Cumhuriyeti Devleti artık güçsüz bir Ülke
konumuna düşmüştü. Bu durumu Ülke dışından görmek oldukça kolaydı ve emperyalist
Devletler bizi bizden daha iyi biliyorlardı.
El Kaide uzantısı IŞId denilen ve kimin kurduğu, kime hizmet ettiği uzun
süren çatışmalar sonucunda anlaşılacak olan terör örgütü ile, Irak’ın kuzeyinde
ve Suriye’nin kuzeyinde pek çok etnik halk yerlerinden edilerek yapılamak
istenen planlar için zemin hazırlandı. Sırada planların son aşamaları devreye
sokulacaktı.
BOP planı çerçevesinde önce İsrail Gazze’yi yerle bir etti. On binler
hayatını kaybederken Emperyalist Batı sadece seyretti ya da alkış tuttu. Ardından Lübnan saldırıları, Hizbullah’ın
etkisizleştirilme operasyonları derken bir anda Suriye’de rejimin değişmesi.
Hiçbir gelişme tesadüf değildi. Yapılan
uzun soluklu planlar sonucunda Suriye’nin kuzeyinde otonom bir Kürt bölgesinin
inşası vardı. Zaten Uzun süredir ABD buraya tüm lojistik desteğini yapmış, yüz
bin kişilik bir ordu meydana getirmişti. Sırada bu yapının, Türkiye Cumhuriyeti
tarafından tanınması vardı.
Şayet Anadolu coğrafyasında çok güçlü Müslüman bir Türk Devleti olsaydı,
BOP planı bu kadar kolay uygulanır mıydı? Elbette uygulayıcı devletler bu
planın çok zor olacağını bildikleri için öncelikle Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin çok güçsüz durumda olmasının gerektiğini biliyor ve planlarını ona
göre uzun süreli yapıyorlardı. Hatta yapmış ve tamamlamışlardı. Elli yılı aşkın
süredir yürütülen bu planlarda Ülke yöneticilerinin elbette pek çok hataları
vardır. Bunun yargılamasını tarih bir gün en açık biçimde yapacaktır.
İşte son aylarda Ülkemde yaşanan pek çok gelişme bu meyanda ortaya çıktı.
Bundan sonrası Ülke yönetenlerin vereceği kararlardadır. Çok da fazla
direneceklerini sanmıyorum. Yukarıda anlattığım tüm gelişmeler böylesi bir son
içindi.
Atatürk’ün büyük uğraşlar sonucu tüm Dünya’ya kabul ettirdiği Üniter
Devlet yapısına sahip Türkiye Cumhuriyeti Devleti için çok zorlu günler başladı.
Tanrı, Türk Milletinin yar ve yardımcısı olsun.
Saygılarımla
Mehmet Macit
024.2025