Yüreğimde süveyda adında bir hece sadece is düşer iz bırakır olur ya karda leke.
Sodom ve Gomore’den kalan müstemleke ahlâk tezleri tuzlanır.
"Geldikleri gibi giderler" erler mutlanır...
Beyaz zambaklar ülkesinde bir mavi gerdanlık.
Sürmedanlık sürme yetiştiremez gözlerine…
Bazen bir Meryem safiyetinde erir günahları.
Ahları cem eder yüreğinde.
Erguvan dalları yorgun kuş kanadı nispetinde salınır eflatuna çalar zaman.
An İstanbul’u soluyan bir sultan…
Yadigar kalır evlad-ı fatihana bir fetih müjdesi asırlardan.
Surlardan makyajı dökülür Bizans’ın.
Bıyıklarına asılır bir yeniçerinin Bizanslı çeri.
Ürperir içleri papazların çan sesinden.
Duygulanırlar ezan sesinden esrik bir ayinin kollarından kurtulmaya çabalarken.
Sabah erken utanır güneş Beyoğlu gecelerinin mahreminden ürkek ürkek bakar.
Alkış ve mum istemez gün Cihangir’de batarken.
Üsküdar’ın ilk ışıkları mümin bir nefesle yayılır etrafa.
Her tarafta bir sükunetli an olurken devran yere iner melek kanatlı gül peri.
Yazar tarihler lâlezarı ve Nedim’i bile, servi revanlar yol alır güzellik iklimine.
Hisarlar atışır karşılıklı Dedem Korkut’un tarzınca soy soylayıp boy boylar.
Bir 29 Mayıs sabahı kurulur toylar dillerde aynı türkü.
“Bir gün gemiler dağlara tırmandı denizden/ Kudret ve zafer bizlere miras dedemizden.”
Gelir bir fermanın ardınca anılar…
Mazi ağlar an ağlar açılır kutlu çağlar mesrur olur Eyüp sultanlar.
Her çağın güzeli kanat açar ram olduğu Türk’ün kollarında çağlara.
Adı yazılır İstanbul diye dağlara taşlara imrenilir üstünde uçan kuşlara.
Elif minareler tebessüm ederken ufuklarında gül soluklu anlar gülümser.
Bir rüzgâr eser fetih yıllarından ihya olur sineler.
Defineler bekler Haliç’te karadan yürürken gemiler.
Gözlerine inanamaz görenler…
Şehre girer atı üstünde bir civanmert cihangir/ çiçek atar yollarına Bizanslı kerimeler.
Teslis inancındaki sisten kurtulur Ayasofya bir zaman.
Cem olur cumalarda gönüller,
Kelimeler aciz kalır manzarayı betimleyemezler…

Ulubatlı’nın yüzünde cennetten kalma tebessümler.
Açar ruhunda kan kırmızı güller naşını elleri üstünde taşırken melekler.
Ekler bahara bir bahar daha devran yerler beyaz zambaklar ülkesine döner.
Mesrurken tüm çiçekler seherde söyleşir şebnemler…
Şehitlerle melekler hem demler.

Çamlıca tepesinde seyirler cami önlerinde güvercinler.
Aynı masalı dinlerken cinler periler hâlinden hoşnut Emirgan’da semaverler.
Semaverle demlik el ele bardakla kaşık gönül gönleler.
Birlik olup dem busesinde ayın türküyü söyler.
Kanatları değer martılarla güvercinlerin Kızkulesi şarkılarını dinler.
Adalar bir hayale dalar suların kollarında uçuşurken serkeş martılar...
Kaldırılır her bahar bu mahalde cümle izinler toplanır güzellikler.
Cem Sultan gönlünde hasretle giderken Frenk diyarlarına.
Sitem yollar yarına ağyarına talihine ağlar gökler.
Bir yeni yetme mizansen konar dalına asırlar güzelinin.
Hâlden anlamayan nadanlar sirkatin söyler.
Bir demli çayın buğusunda erir hüzünler.
Bilinmez ne getirir ne götürür günler.

Kazanı devirenler bilerek nice kazalara yol açardı eskiden yağı kesilen hoşafın suyunu höpürdetenler.
Ketenlerden yelken biçilmezken ipek urbalar giyerdi şehzadeler.
Zadeler boğulurdu yağlı urganlarla saltanat uğruna nice nice.
Tahta at olur tahtları ahir taht için can alanların.
Şehit olur Şehzade Mustafalar Hürrem mahreçli yalanların talanlara tebdil olduğu demler.
Evlat katline sebep olanlar kasılarak gezer de saray bahçelerinde.
Divanda el bağlarlar kılı kıprdamayan ademler.
İstanbul nice zulme şahidedir didedir mavi suları boğazın Nef’i ’nin tenine.
Lâle yağarken Nedim’in gülşenine salınır Göksu’da nice dilber.
Baki, avazın salar duysalar onu da asarlar hâlden anlamayanlar.
Sümbül Zâde bir söz söyler sözünden döner.
Aslına rücu edermiş bir gün her şey.
Sözden gül sağar zaman divanlar yazılır.
Gün gelir İstanbulda dergâhlarda ağırlanır sözün sultanları.
Avni’den gazeller okunur, Muhibbi’den "bir nefes sıhhat" çalınır.
Şiir yıkar riya saltanatını saray duvarlarında beyitler yankılanır...
Susar herkes Yavuz söz alır.
"Şirler pençe-i kahrımda olurken lerzan/ Bir gözleri ahuya zebun eyledi felek." deyu hayıflanır.
Düşer Ayasofya meleklerde hüzün ardı arkası kesilmez olur hüzün öykümüzün.
İstanbul adı dudaklarda bir hasret kalır.
Alır devran cümle güzellikleri güz mevsiminde bir hazan kalır. (Devam edecek)
25.05.2010 İbrahim KİLİK

( İstanbul Günlüğü başlıklı yazı İbrahim Kilik tarafından 26.05.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu