Issız, karanlık ve sisli bir yolda yürüyorum. Ellerimi montumun cebine sokmuşum, fena bir üşüme tutmuş beni. Bir an önce eve ulaşma derdindeyim ama evden çok, ama çok uzakta olduğumu da biliyorum. Bana yardım edecek kimse de yok.
Bu yolları bana yürüten, eve beni kaygısızca ulaştıran, nasıl ulaşacağımı bile düşündürmeyen; hatta bazen beni kucağında götüren yegâne, eşsiz, kudretli yoldaşım uzun zamandır yanımda değil. Zorunluluktan tabii ki… Bile isteye asla beni bu karanlık yolda yalnız bırakmazdı, eminim. Şu an o, bambaşka yollarda yolculuğuna devam ediyor. Ben ise bu dar, ıssız yolda tek başıma eve ulaşma telaşındayım.
En son ne zaman evdeydim? Onu da hatırlamıyorum. Dün mü, önceki gün mü, geçen yıl mı… ya da on yıl önce miydi? Zaman kavramımı yitirmişim. Hatırlamaya çalışıyorum ama olmuyor. Bacaklarımdaki derman kesilmeye başlıyor artık. Yoruldukça, zorlandıkça yoldaşımı çok daha fazla özlüyorum. Beni taşımasına, itmesine, hiçbir şey yapmasına da gerek yoktu ki… Yanımdaki silüetini bile özlüyorum ben. Silüeti, gölgesi bile güç veren biriydi çünkü.
İlerliyorum. Köşeyi dönüyorum. Bir tıslama duyuyorum.. Bir yılan.. Köşedeki dar aralıktan sinsi, kızgın ve öfkeli gözlerini bana dikmiş. Korkunç bir görüntüsü var; belli ki saldırma hazırlığında. Bir şekilde geçmeliyim. Yoldaşım yanımda olsa, şu an kendini göstermeye bile cüret edemezdi bu korkunç mahlûkat. O gittiğinden beri düşmanlarım daha cüretkâr, daha pervasız hale geldi maalesef. Ama ben, bu düşmanımla da kendim savaşmayı öğrenmeliydim.
Yılan bana doğru atılıyor. Hızla yol kenarına doğru koşuyorum. Elime uzunca bir demir parçası alıyorum. O üzerime atılırken hızlıca savuruyorum. Karavana… Yılan bana ulaşıyor ve bacağımda derin bir kesik açıyor. Tekrar savuruyorum demir parçasını, tam kafasına. Sersemliyor ve hemen karanlıkların içine kaçıyor.
Ben ise yere yığılıyorum. Yılanın zehri vücuduma yayılırken, nasıl iyileşeceğimi düşünüyorum. Görüşüm bulanıklaşıyor. Umutsuz bir durum… Kaçış yok. Kaybettik gibi görünüyor.
Yavaş yavaş kendimden geçmek üzereyken bir ses geliyor:
“Hey, iyi misin?”
Kalan son gücümle başımı kaldırıp bakıyorum. İleride bir görüntü var… Bir kadın. Yüzünü tam seçemiyorum. Bana doğru yürüyor. Karanlığın içinden yanıma gelince sesleniyor:
“Elimden tut, evin yolunu biliyorum.”
“Yılan…” diyorum binbir güçlükle. “Ölüyorum…”
Yanıma çömeliyor, yüzüme bakıyor. Çok güzel bir yüz bu. Huzur verici.. Tanıdık bir şeyler var bu bakışta.. Bu karanlık, pislik yerde böyle bir insan nasıl var olabilir, diye düşünüyorum. İmkânsız bu. Galiba yılanın zehri bana halüsinasyon gördürüyor.
“Ben iyileştireceğim seni,” diyor gülümseyerek. Elini uzatıyor. Zorlanarak elini tutuyorum. O an içime bir his yayılıyor.. Güven mi, umut mu..
Ve gücümü yeniden hissediyorum.
Eve ulaşacaktım ben.
(
Yoldaş başlıklı yazı
Maça Papazı tarafından
4/6/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.