
HASKİ’NİN İNTİHARI
Mavişin
Gözyaşları:
Evvelden beri kedilere, köpeklere
ve güvercinlere karşı bir büyük ilgim var. Her birinde ayrı bir huzur
buluyorum. Gün geldi bu huzur beni hüzne boğdu. Hüznün öznesi Alman Kurdu
Haski’ydi. Bu hüzünlü olay, bana büyük bir hayat dersi verdi dersem doğru bir
çıkarım yapmış olurum. Öğrendim ki, onlarında hisleri var ve sevgileri çok
köklü.
Emekli olmamıştım. Bir öğle vakti
arkadaşlarla bir araya gelmiştik. Köpeklerden bahsediyorduk. Ben konuya daha
yakın duruyordum. Arkadaşım Zafer, ilgimden istifade edip, bana bir Haski
yavrusu vermek istediğini söyledi. Ancak ben yavru istememiştim zira
bakabileceğim durumum yoktu. Apartmanda hayvan beslemek çok sorunluydu. Bunu
kendisine söylemiştim.
Ertesi gün, çalışma masama geçip
çalışmaya başlayacaktım. Ancak masam üstümde bir kutu vardı. Önce bir kargo
sanmıştım, dikkatle incelediğimde içinde kıpırdayan bir şey olduğunu fark
ettim. Kutuyu hemen açıp baktım, içinde dişi bir enik/Haski yavrusu vardı.
Henüz gözleri yeni açılmış.
Hemen arkadaşım Zaferi aradım,
ancak kendisine ulaşamadım. Eniği kutudan çıkardım ve bahçeye geçtim. Kantinden
süt ve bisküvi aldım, bulduğum bir kap içinde ezdim ve eniğin yemesini bekledim
ancak enik, sütü içiyor ama bisküvileri yemiyordu. Tekrar arkadaşımı aradım
ancak yine ulaşamadım. Aramamın sebebi biraz fırça çekmekti niyetim.
İstemediğim halde eniği başıma sardığı için.
Çalışma odamın yanında posta
ayırma bölümü vardı. Oraya bıraktım ve çalışma masama geçtim. Arada bir
bakıyordum. Birkaç saat sonra odadan kötü kokular geliyordu. Kokunun servise
yayılmasını önlemek için kapıyı iyice kapattım ve içeride temizlik yaptım. Enik
her tarafı pislemişti. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Kantine gittim ve büyük bir
karton kutu aldım ve eniği kutuya koydum. Yine süt ve bisküvi ile doymasını
sağladım.
Müdüre Jale yanıma geldi, günlük
işlerle ilgili bir şeyler sordu. Konuyu çözdük ama müdür sanki bir şeylerden
şüphelenir gibi oldu. Eniğin olduğu bölüme geçti. Burnunu tutarak geri geldi.
“Halit bu ne böyle! Her tarafı koku sarmış. Nereden buldun bu köpeği. Hemen onu
buradan çıkar” dedi. Durumu gerektiği gibi izah ettim ve müdürü ikna ettim.
Kutuyu bahçeye çıkardım. Mesai bitene kadar orada kaldı.
Mesai bitmişti. Elimde kutu ile
servise bindim ve eve geldim. Hemen bahçeye geçtim ve kutuyla birlikte eniği
iyice doyurdum. Merhum annem, babam hayvanları seven insanlar olduklarından
bahçede kalmasına razı oldular.
Günler hızla geçerken Haski yavru
günden güne hızla büyüdü. Zincirle zapt etmek mümkün olmuyordu. Bizlere öyle
alışmıştı ki, ayrılacağımızı anladığında içten gelen bir sesle inliyor, masum
bakışlarını gözlerime mıhlıyordu. Sonraki günlerde; akrabalarımın bahçeli bir
evi vardı. Mehmet abiye söylemiştim ve köpeğe bakacağını söylemişti. Bu benim
için iyi bir haberdi. Köpeği götürdüm. Mehmet abi çok sevindi ancak Ümmühan
yenge hiç hoşnut olmadı. Neyse ki oğlu Burak köpeği istedi ve bir süre köpek
onlarda kaldı.
Babam vefat etmemişti ve her gün
kasaptan kemik-et getirip besliyordu. Mehmet abi güvercin, tavuk ve horoz
besliyordu. Haski birkaç tavuğu telef etmişti. Buna rağmen köpeğe bakmaya devam
ediyorlardı. Sonraları şikâyetler armaya başlayınca Haski için yeni formüller
düşünmeye başladım.
Haski’yi görmeye giderdim. İlk
zamanlar boynuma atılır yüzümü yalamaya çalışırdı. Babama da alışmıştı ve
üzerine atılır, elbiselerini kirletirdi ancak babam köpeklere çok düşkün bir
insandı. Haski bir şeyler hissediyordu. Üzerime sıçrayarak sevgisini belli eden
köpek şimdilerde sırtını dönüyor ve bakmıyordu. Yanına yaklaştığımda bile hiç
yüzüme bakmıyordu. Verdiğim kemiği burnuyla itiyor hiç ilgilenmiyordu.
Kızım Çiğdem, Gazi Eğitim
Fakültesini kazanmış, ben ise eşimden ayrılmıştım ama çocukların eğitim
yıllarında olumsuz etkilenmemeleri için bu evliliği pek hissettirmiyorduk. Evi
Kastamonu’ya taşımıştık. Oğlum Osman Gazi’yi aradım. Kastamonu’da liseyi
okuyordu. Kendisine bir köpek yollayacağımı söyledim. Köpeği daha önce görmüştü
bu nedenle itiraz etmeden istedi. Ancak apartmanda nasıl bakacaklardı. Büyük
bir sorun vardı.
Köpek için büyük bir kafes
yapmıştım ve köpeği zor bela kafese koydum ve iki arkadaşla otobüsün beni
alacağı yere kadar getirdim. Bir süre bekledikten sonra otobüs geldi. Muavin
yanımıza geldi, haberleri olduğu için eşya olarak gönderecektik. Bagaja
yerleştirdik ancak içeriden Haski’nin resmen ağlamasını işitiyordum. İçimden
ben de ağlıyordum aslında…
Oğluma telefon ederek otobüsü
beklemesini söyledim. Oğlum çok sevindi. Dört-beş saat sonra oğlumdan telefon
geldi. “Baba bu köpek Haski mi” diye sordu. “Evet oğlum, bu bizim Haski. Ne
oldu, inanmıyor musun?” diye sordum. Oğlum, Haski’nin azmanlaşacağını kısa
sürede bu kadar büyüyeceğini bilemezdi….
Kısa süre sonra emekli olmuştum
ve Kastamonu’ya gittim. Apartmanda homurdanmalar başlamıştı. Karşı binada bir
arkadaş edinmiştim ve bu arkadaşın abisinin bir çiftliği vardı. Konuyu
arkadaşıma aktardım, sevindi. Köpeği kendi çiftliklerine götürmek istediğini
söyledi. Biz de sevindik aslında ama Haski’den ayrılmak öyle kolay olmayacaktı.
Arkadaşım Muharrem, aracıyla bina
önüne geldi. Ben ve oğlum Arka tarafa geçip, Haski’yi aramıza aldık. Kısa bir
yolculuk sonunda çiftlik evine geldik. Muharrem’in abisi bizi karşıladı. Köpeği
zor bela yeni evine götürdük. Haski yeni evindeydi. Havayı kokluyordu,
gözlerimizin içine bakıyordu ve endişesini belirtiyordu. Ben ve oğlum, Haski’yi
severek ve okşayarak teselli etmeye çalışıyorduk ancak gözyaşlarının aktığına
da şahit oluyorduk. O anları asla ve asla unutamıyorum…
Haski’yi bırakıp eve dönmüştük.
Oğluma bir bisiklet almıştım, çok zaman oğlum Haski’ye et ve kemik götürüyordu.
Ben de emekli olduğum için zaman sınırım yoktu. Kimi zaman Muharrem’in
arabasıyla kimi zaman bisikletle gidip Haski’yi görüyordum. Her gördüğümde
sanki yeni evine alışmış gibi görünüyordu bu beni sevindiriyordu. Alman
Kurdu’nun mutluluğu benim mutluluğum anlamına geliyordu. Ancak…
Çiftlikten şikâyetler gelmeye
başlamıştı. Sibirya Kurdu ile Alman Kurdu kırması olan Haski/Husky, çiftlikte
tavukları ve kazları boğazlıyormuş. Muharrem’in, abisi aynı zamanda kasaplık
yapıyormuş ve köpeği etsiz bırakmıyormuş ama buna rağmen inatçı karaktere sahip
Haski, kazları ve tavukları telef ediyormuş. Köpeğin yerini değiştirmişler,
yalnızlığa terk etmişler. İlgi alaka kesilmiş. Haski, dört yavrusuyla
çaresizliğe terk edilmiş. Biz köpeğimizi görmeye gittiğimizde çiftlik sahibinin
yaptığının mantıklı olduğunu düşünmüştük. Birkaç defa daha gitmiştik ve etinin
hiç eksik olmadığını görmüştük. Biz de boş gitmiyorduk Ancak son gittiğimizde
köpeğin intihar ettiğini öğrendik. Çiftlik sahibi köpeğin etini, suyunu hiç
eksik etmediğini ancak köpeğin eti yemediğini, suyu içmediğini ve günlerce aç
kalmayı tercih ettiğini söyledi. Biz inanmak zorunda kaldık, zira görüyorduk
köpeğin çok iyi beslendiğini. Ölmeden önce gittiğimizde Haski’nin önüne
eti-kemiği koyduğumuzda yemediğini görmüştük. Davranışları da değişmişti.
Yüzümüze bakmıyordu. Yavruları önünde onlara bakıp duruyordu.
Bir köpek sahibine sırtını döner
mi hiç! Evet dönüyormuş. Haski bizi gördüğünde inleyerek sırtını dönüyordu.
Yanına yaklaştığımızda hırlayarak dişlerini gösteriyordu ve o bakışlar yok mu? Çok
ama çok şey anlatıyordu….
Haski’m, görkemli köpeğim. Sen ne
asil bir hayvanmışsın öyle. Yeni doğan yavrularınla birlikte gözyaşı dökerek
intihar etmeyi asil ruhunda taşıyordun. Ben kendimi affetmiyorum Haski’m. İnan
affetmiyorum. Çok ama çok üzgünüm. O gün bu gündür adın anıldıkça yüreğim
ağlıyor ama senin haberin yok Mavişim,
Seni unutmayacağım mavi gözlü asil
Kurt.
Yazarın
Önceki Yazısı