Kayboldum, kaybolan yıllar içinde
Bazen alıp götüren ve bazen de içimi titreten hüznün nefesiyle
Hem sevdim ve beklide sevildim zannıyla sevinmiştim, aşkın azizliğine verdim
Hasrettiğim mahzun gönlümle, umutların vadesinde, yine gözlerim buğulu bir halde
Neydi yüreğimin dinmeyen ağrısı
Hazanın en suskun sahnesinde ve sinemi ürperten perdesiyle
Boynum bükülmüş bir halde, gözlerim serabın seyrinde, zihnim kaybolmuş halde
Yâd ellere seslenmek, halin efkârından vazgeçerek nefeslenmek, içimi hazza erdirmek
Böyle geçiyordu ve hal diliyordu
Direnişin sukutunda, hıçkırışın çığlığında bu gönül ağlar ya
Açmayan baharlarda, yalnızlığın şafağında, hicranın ruhu dağlayan meramıyla
Bir yerlere ve fakat nereye olduğu bilinmez bir halde, kalbimi yaralayan dertlerimle
Hani bir su akar ya derinlerden
Nerden ilham aldığı henüz aşikâr değilken, sessiz halinden
Aşkın mücerret sahnesinden, sevdanın anlam bulan rahlesinden, esrarı hal iken
Boynu bükük, dili sönük gözleri cezbe ayan bir ferle katreyi payeyle adanmış halde
Bin hüzün esin olacaktır belki de
Aşkın hasreti, şehre dilemeyen lehçesi ve hikmeti marifeti
Can mı dayanır, gönül ağlamaktan nasıl usanır, kalp çileyle elbet anlamlaşır
Ruh sabırla arlanır, nefis vicdanla hesaplaşır, akıl izanın kadrinde kalır sevdalanır
Toprağın zülfünde aşk ikramdır
Kabrin bakir sessizliğinde anlamlaşan hakikati tufandır
Mizan niye vardır, hesap zehrolunan girdaptır, vecdin cenahında ağlayandır
Nasıl ve hangi zamanda vaki olur, dil lal olarak anlam bulur, kalp vuslata soyunur
Arkamdan hiç ağlayıp sızlanma
Dünya denilen mahşeri kalabalıkta, bir hevesim kalmadı anla
Bir ömrün hikâyesinden bahsediyorum şimdi sana, ne kadar yalnız kalsan da
Figan ederek hayıflanma, sırlarım nasıl olsa idrakin sancısıyla yüreğimi dağlayınca
Mustafa CİLASUN