Neler söylenmedi kim bilir, merak edilir
Halin hasredildiği, melalin sükûtuna rağmen sürur verdiği bilinir
Gizlidir, edebi kemaliyetle zikredilir, ruhun asudeliğinde ibrete vesile şahanedir
Sözün yetmediği, kelimenin manaya mebni bereketi, kalbin iştirak ettiği bir izzettir
Ne maarifin ve hatta edebi yelpazenin
Edibin ruhi sahifelerindeki kederin, hevesle vücut bulan eğilimin
Bir şarkısı değildir, hicranın efkârlı halinden, gönlün ilhamı rahlesinden esintidir
İnsanı kemale erdiren, kulu hakikatin ikliminde meşkle efsun eden, sevdayı mealdir
Ne ayazın ve ne de vaazın derdindedir
Mukadderat olan ne varsa, nefes aşkla bir başka âleme varınca
Ruhi manada serencam başlayınca, inşirahın ilhamıyla kalp aşka meftun olunca
Bir garipliğin hali mekândan göçüren sazendeliğin efkârı buseliğin hazzına doyunca
Hüznün inkişafa taş çıkartan sazıyla
Hazanın elzem olan ferahlığında, şafağın ağlattığı hicranıyla
Hasretin naçar bırakan suskunluğunda, hala sürurun rüknü aşk için bir sunumsa
Asla yılma ve şaşırma, edep seni saracak, meftun olduğun halin kapısını aralayacak
Belki vakit senin için çok daralacak
Telaşın vehmiyle halini duçar bırakacak, mahzunluk yaşatacak
Bazen için burkulacak, temaşa eden gözler halini hiç anlamadan acıyıp bakacak
Ruhun pervazları, kalbinin aşk anahtarı, umudun kanatları aşkı yeniden anlatacak
Ne yıldızların ve ne de hülyaların
Mah’ın firkatindeki afakî melalin ve şad olan yadigârı cenahın
Muhtaçlığın aşk nezdinde ki vuslatı felahın, irfana meftun olan sine-i sevdanın
Kadrinde vücut bulan kitabın, uzlete çekilmiş bir melali hicranın sesindeki feryadın
Mustafa CİLASUN