Doğumla ölüm arası bir ince çizgi ömür dediğin. Doğarsın anlamazsın, yaşarsın anlamazsın, tam da ölecekken anlarsın dünyayı. Bir geri dönebilsem dersin her şey daha farklı olur o zaman. Ama aslında sende hiçbir şeyin daha farklı olmayacağını bilirsin. Yoktur ölümden korkmayanı, yoktur ölüme yakalanmayanı. Ne kadar yaşarsan yaşa ölüm gelecek ve kapını çalacaktır. Bu sonsuz sandığın dünyanın sonu gelecektir. Azrail meleğiyle tanışılacaktır. Bundan kaçış yoktur. Çok acıklıdır insanın hali, kendisi bilmese de bunu.

 

İnsan doğduğunda birkaç kilogramlık bir et parçasından başka nedir? Elleri tutmaz, ayakları tutmaz, gözleri görmez ve dişleri yoktur. İncecik derisinin altında yumuşak kemiklerle gelmiştir dünyaya. Hiçbir şeyden haberi yoktur. Ne konuşmayı bilir ne yazmayı bilir. Ne yemeyi bilir ne içmeyi bilir. Bir bakanı, bir öğreteni olmazsa yaşamayı beceremez. Zamanla öğrenir hayatı. Zamanla kemikleri güçlenir, zamanla dişleri çıkar. Zamanla öğrenir yemesini içmesini. Zamanla öğrenir konuşmasını yazmasını. Zamanla öğrenir insan yaşamasını. Bu sıra dedesi ölür, nenesi ölür, amcası ölür, dayısı ölür, babası ölür, annesi ölür. Bir zamanlar yaşayanların, kendisine bir şeyler öğretenlerin birer birer öldüğünü görür insan. Peki ders alır mı bundan? Elbette ki hayır. Ben ölmeyeceğim düşüncesi vardır insanda ya da bende yaşlanınca öleceğim. Yaşlılık çok uzak gelir insana. Bu arada çocukları olur ve çocukları büyümeye başlar insanın. Anne ve babasının yaşlanmasını ve ölmesini gören insan, çocuklarının büyümesini ve öğrenmesin izler. Kendisine bir şeyler öğreten, kendisine güçlü kılan zaman bu kez aleyhine çalışmaya başlar. Tabi insan bu arada iyilik yapar, kötülük yapar. Dünyayı anlamaya çalışır kimisi. Ama kimse anlamaz dünyayı, kimse anlamaz yaşamı. Zamanla insan olgunlaşır, zamanla insan yaşlanır. Gençlik elden gidince yavaş yavaş durgunlaşır insan. Pişmanlıklar artar, eyvahlar artar. Anasına babasına ettiklerini çocuklarından görür. Çocuklarının dertleri ile uğraşır. Derken çocuklarının da çocukları olur. İnsan yaşlanır. İnsan gücünü kuvvetini yitirir. Gözleri görmez, kulakları duymaz olur. Dizleri tutmaz olur. Kimisi konuşmasını unutur, kimisi yemesini içmesini. Dünyaya ilk geldiği gibi olur insan dünyadan gideceğinde. Anlam veremez ve çoğu zamanda anlam vermek istemez insan yaşadıklarına. Acılar, sevinçler derken geçen ömrün yasını çeker insan. Zavallı insan, zavallı insan…

 

Ölüm gelecek ölüm derlerdi bir zaman, inanmazdı insan. Ölüm geldiğinde insan, ne yapacaksın o zaman? Zaman geldi, zaman geçti, ömür geldi, ömür geçti. Nerdesin insan? Neylersin insan? Neden doğdun neden ölürsün? Neden seversin, neden üzülürsün? Ne istersin insan? Ölüm geldiğinde ne yapacaksın insan… zavallı insan, zavallı insan…

 

Şimdi geldi geçti yalana benzer insan, şimdi geldi geçti yalana benzer ömür. Hangi ölü hatırlanır hayatta? Hangi ölünün yaşadıkları?

( Zavallı İnsan başlıklı yazı MESUT ÇİFTCİ tarafından 22.07.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu